Nasıl
Ahlaksız Olduk?
“Kur’an’ı ağır
ağır, düşüne düşüne Oku ” diye emrediyor. Müzzemil 4.
“O halde
Kur'an'dan, kolay geleni okuyun.”. Müzzemil 20.
Her 10 senede bir, Türkçe çevirisini
alır ve okurum. Her 10 senede bir, Türkçe kendini yeniliyor. 1970 de aldığım
kitabı şimdi bir tek ben anlayabiliyorum. Çocuklarım ise asla. Eskiden iyi
anlamak için aldığım kitabı yırtar, parçalar, sonra iniş sırasına dizer ve öyle
okumaya çalışırdım. Şimdi iniş sırasına göre de var Türkçe’si.
Çeviriler ise ülkemizde sıkıntılı. Ne
yazacağını bildiği halde, yazamıyor herkes. Allah korusun kâfirlikle
suçlanabilirler. Suyuna gitmek var ya, işte huyuna ve suyuna gidiyorlar. O
kadar nazik bir konu.
İnternette şimdi İtalyanca ve İngilizce
’sinden bile takip edebiliyorum, çevirileri sınıyorum (Türkçe-Arapça-Türkçe
online çeviri yapan siteler var). Kelimeler zaten yaşayan varlıklar. Yeni
kavramların ışığında yeniden keşfediyorum bu müthiş dünya ve ötesi düzeni.
Dayatmalara karşı Internet.
Kim bilebilirdi ki? Okudukça kapılar
bir bir açılıyor. Tıpkı gözleriniz gibi.
Sonra oturup sayıyorsunuz neden 65
kere, bazen 112 kere, bazen de 131 kere tekrar ve tekrar söylenmiş aynı cümle,
hep ikaz etmiş, sitem etmiş ve yol göstermiş.
Çeviriler ise ülkemizde sıkıntılı. Ne
yazacağını bildiği halde, yazamıyor herkes. Allah korusun kâfirlikle
suçlanabilirler. Suyuna gitmek var ya, işte huyuna ve suyuna gidiyorlar. O
kadar nazik bir konu.
Okumanın
yeterli olduğu ya da olup olamayacağını hep kendi kendime sordum. Yaygın bir
yaptırımın da “aslından okuma”
gibi geleneksel davranışların ne kazandıracağı ya da anlamını bilmeden okumanın kime ve neye yararlı olacağını
hep merak ederdim.
Yaşar Nuri hoca, bakın bu konuda neler yazmış:
Hadid 14: Onlara seslenirler: “Biz sizinle
değil miydik?”
Derler
ki: “Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz,
şüphe ettiniz,
hayal ve kuruntular/
hurafeler/
anlamını bilmeden okuyuşlar/
sizi
aldattı;
nihayet Allah’ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı.
-“Kur'an
bugüne kadar farklı dillere 500 kere tercüme edildi.
Bu çeviriler
şöyle; 98 kere Urdu diline, 92 kere Farsça'ya, 74
kere İngilizce'ye, 58 kere Türkçe'ye,
29 kere Fransızca'ya, 25 kere Bangladeş diline, 17
kere İspanyolca'ya, 13 kere Endonezya diline, 13 kere
Almanca'ya, 12 kere Azerice'ye,
11 kere Rusça'ya, 10'ar kere Çince ve İtalyanca'ya.”
-Elde mevcut en eski Kur'an tercümesi Oğuz Türkçesi iledir. Şirazlı Hacı Devletşah oğlu Mehmet tarafından çevrilmiştir. Bu eser
Türk-İslâm Eserleri Müzesinde 73 numarada kayıtlıdır; Hicrî 734, Milâdî 1333
yılında yazılmış olan bu tercümenin daha eskiden, Hicrî dördüncü asırda
yapıldığı bile tahmin edilmektedir. Eserde 2500 sözcük olup arada Arapça ve
Farsça 10 sözcük vardır. Kalanı öz Türkçedir. Bu eski çevirilerin dil
bakımından büyük önemi vardır. Çok güzel karşılık bularak çevrilmişlerdir.
Bir de şu tezi
savunanlar var!
- Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, Islâm
büyükleri bu faaliyeti gayri Müslimlere bırakırlar mıydı? (ilk
defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap
asıllı bir Hristiyan’dır.) Hıristiyan yayımcılar tarafından başlatılan
Kur’an tercümesi kampanyaları, şiddetli tenkitlere mâruz kalmıştır. Kur’an-i kerimin tercüme ve meallerinin yayılması
karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı
uyandırmak maksadıyla o tarihte bir beyanname yayımlamıştır.
Bu beyanname özetle şöyleydi:
1- Kur’an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.
2 - İkinci
Meşrutiyet’ten önce, Osmanlı devleti, dini yayınları kontrol altında tutuyor ve
ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.
3- Mesrutiyet’ten sonra, basın hürriyetinden
istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayri müslimler, sinsi gayelerine
uygun Kur’an tercümeleri neşrine başlamışlardır.
4- Türkçe Kur’an demek, küfür (inkâr) sözüdür.
Kur’an-i kerim İlahidir. Kur’an’ın tercümesi olmaz.
5- Kur’an tercümeleri vasıtasıyla, İslam dünyasında bir reform hareketi
başlatmak istemişler ve muvaffak da olmuşlardır.
6- İslamiyet’i halka ve gençlere Kur’an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metottur.
İslamiyet, Kur’an tercümesinden değil, İslam âlimlerinin, halk için yazdıkları ilmihâl (akait, fıkıh, ahlâk) kitaplarından
öğrenilir.
“Bunun din bahsinde zorunlu sonucu şudur: Hiçbir dil, dinsel anlamda,
ötekine göre daha kutsal veya daha üstün değildir. Kutsal olan Allah'ın
gönderdiği buyruklar, vahyettiği gerçeklerdir. Dil,
bu gerçekleri iletmenin bir aracıdır. Bu anlamda tüm diller Allah'ın ayetleri
cümlesindendir ve hepsi eşittir. (Rum-22)”
Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Ahlaksızlık daha dinden
yararlanarak güç elde etmek için yerine (khalifa-halife)
geçenlerin birbirlerini öldürmeleri ile başlamış ve din, maddi dünyanın manevi gücü
yerine maddi bir güç simgesi haline gelmiştir.
Günümüzde
kulluk kavramını hala içlerinden atamayıp, komşuda pişer, bana da düşer
prensibi devam etmiş (Tek adam yönetimi) toplum, Vatan, Millet kavramı yerine
kişisel zenginlik ön plana çıkmış ve bu çıkar uygulaması ülkenin geleceğini
tartışılır hale getirmiş ve siyasette de önemli bir yer edinmiştir.
Ahlaksızlık,
Devlet yönetimine de girmiş ve iz bırakmıştır. Türkçe ezanın kaldırılması, ne
dediğini bilmeden, anlamadan dua edenin inancından yararlanan, faydalanan
herkesin işine gelmiş ve gelmekte. Öyle bir azgınlıkla gelişmektedir ki, “Bir
kereden bi şii olmaz” (Sema
Ramazanoğlu) ve “Küçüğün rızası vardı” (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ) sözleri, o
dönem TC Büyük Millet Meclisi bakanı ve mebusu dahil
herkesin kabul ettiği belirgin bir yansımadır.
Dini
emirlerin çıkar sağlamak için kullanıldığı ve hatta sapık düşüncenin ilanı
anlamına gelen Mehmet Metiner’in “Biz inançlı insanlarız. Her hafta cuma
namazına gittiğimizde hutbede ayet, 'Akrabalarını koru, kolla' der.” Savunması,
dinin anlamı ve emrinin nasıl kötüye kullanıldığının yansımasıdır.
Tüm bunlara rağmen ortada
bir gerçek vardır.
Hadid 14: Onlara seslenirler: “Biz sizinle
değil miydik?” Derler ki: “Evet, bizimleydiniz. Ancak siz kendinizi yaktınız,
bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular/ hurafeler/ anlamını
bilmeden okuyuşlar/ sizi aldattı;
nihayet Allah’ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı.
“Kandırıldım, Allah
affetsin!” sözü, tüm bu olaylara tüy dikmenin Arapçasıdır.
241104