Bakış Açımız…

bgsblight9

Hani insanlar “bir sonraki hamlenizi ya da planlarınızı insanlara açıklamayın ya da insanlara her şeyi anlatmayı bırakın” derler ya, bu sözü kabullenmede her zaman zorlanmışımdır. İnsanlara durumunuzu söylemezseniz, ne zaman ve nasıl yardım alacağınızı nereden bileceksiniz? Hepimiz sosyal birey olarak doğarız ve hayatımızın bir noktasında insanlara ihtiyaç duyarız. Sizi yönlendirecek, size yol gösterecek ve size yön verecek insanlara ihtiyacımız her zaman olacak.

Bir örnek vereyim. Bir öğrencime lisans düzeyinde okurken, üzerinde çalışması için çok küçük bir proje verildi ve o da bu projeden kimseye bahsetmedi.

Elbette proje hakkında araştırma yaptı ve rehberlik almak için internete girdi ve gerçekten harika bir proje olacağından oldukça emin bir şekilde çalışmasını tamamladı.

Çalışmasını sunacağı gün geldi ve sunumuna başlamak için ayağa kalktığında, birçok arkadaşı ve büyük bir olasılıkla çevresindeki insanlar da üzerinde çalışması için bu projenin ona verildiğini öğrenince biraz şok oldular ve bu konuda hiçbir şey söylemediler çünkü bu oldukça büyük bir olaydı.

“Neden bize söylemedi” fısıltılarını duyabiliyordum ama olan olmuştu ve sunumu artık yapmak zorundaydı. Sunumuna başladığında, iyi konuşacak kadar kendine güvenmiyor, cesur değil ve vücut dili tamamen farklı bir mesaj veriyordu. Her şeyi aceleye getirdi ve 45 dakika sürmesi gereken basit ve net bir açıklama 15 dakikanın altında yapıldı.

Biz hocalar mutlu değildik, hatta yüzlerimizdeki ifadeyi kelimelere dökecek olursak, “başkasına vermeliydik” diye tanımlanabilirdi.

Sunumu bitirdikten sonra bir arkadaşı yanına geldi ve “neden bize söylemedin, o zaman sana yardım ederdik ya da nasıl yapacağın konusunda sana yol gösterirdik” serzenişini duyduk. Tek kelime edemedi çünkü doğru şeyi yaptığını düşünüyordu ama performansı ve tüm durumu değerlendirmesi ortalamanın altında ve etkileyici değildi.

Dürüst olmak gerekirse, birinden ona nasıl yapılacağını göstermesini beklerdim. Bu deneyimden ne öğrendi? Bir şeyi nasıl yapacağınızı bilseniz dahi, size yardımcı olabilecek insanlara ulaşın ve harika bir iş çıkarabileceğinizi düşünerek kendinize fazla güvenmeyin.

Peki bu söze katılıyor muyum? Tam olarak değil. Elbette kendinize güveniniz tamdır. Yine de arada bir, sosyal birey olduğunuzu hatırlayın ve planlarınızla ilgili yardıma ihtiyacınız varsa, daha iyi bilen ve saf niyetleri olan insanlara ulaşmanız gerektiğini unutmayın.

İnsanların yüzde doksanı poetik, retorik, diyalektik ve sofistik alanda akıl yürütme ile düşünür ve yaşar. Çok az kısmı ise analitik akıl yürütebilir. Poetik ikna içermez, sadece bir konuya eğilimi artırır. Kötüyü iyiye, çirkini güzele veya tam tersi düzeyde kalır. Şiiri düşünün…

Retorikte ikna vardır. Muhatabını ikna etmek esastır, ama yine duygusal alanda kalır. Kitaplara özellikle kişisel gelişim kitaplarına bakın… (Retorik = hitabet. Yani hatiplilerin müfredatı.)

Diyalektik ise iknadır ama karşındakini değil, tribünleri ikna etmek için kullanılır. Siyasete bakın…

Analitik ise duygulardan arındırılmış, saf akıl kullanımı ile düşünmektir, amaç saf hakikattir. Felsefenin bazı şerhlerine bakın ya da otopsi yapan bir cerrahı izleyin. Burada duygu olmaz.

Sofistik işte tam da sosyal medya ve/ veya görsel medyadaki bazı bilgiçlerin akıl yürütme şeklidir. Burada amaç ne ikna ne de hakikattir. Burada amaç “algı yaratmak” ve bundan nemalanmaktır. Hakikat amacı yoktur çünkü bir konunun her iki taraftan da ele alınabileceği/savunulabileceği temeldir ve algı yoluyla çıkar sağlanacağı açıktır.

İşte kalan o yüzde onluk insan, yani analiz yapma yetisindeki kişiler, bu sofistçe düşünce tarzındaki bilgiçlere bakarak sadece gülümserler.

Bilgi - duygu = Gerçek             Gerçek, bilgi eksi duygudur.

Bilgi + deneyim = Görüş         Görüş, bilgi artı deneyimdir.

Bilgi - Görüş = Cehalet            Cehalet, bilgiden yoksun bir görüştür.

Gerçek - Görüş = Aptallık       Aptallık, bir gerçeği göz ardı eden bir görüştür.

Tamam, o meşhur söze yine sıra geldi; “Herkes aklını pazara çıkarmış, yine kendi aklını almış.”

Burada ekleyeceğimiz, konuya bakış açısı. Akıl yine sizin ama “bir de buradan bakın” hatırlatması, oradan bakınca yine kendi aklınıza göre yorum yapacak ve görüş açınızı genişleterek tezinizi çeşitlendirecek olmanız.

Bu mecranın da maalesef dahil olduğu sosyal medya bu nedenle çok revaçta. Etkilemek, ikna etmek ve algı yaratmak için bulunmaz nimettir buralar. Ama buralara da dikkat etmek lazım, arkanızdan kıs kıs gülümseyen birkaç kişi sizi izliyor olabilir.

Onlar belki de bir eti sinirlerinden ayıklama, soyutlama yetisi gelişmiş hakikatleri apaçık görenlerdir. Kim bilir belki de gizlenemezsiniz.

İknanızda, algınızda bir yere kadar gizleyebilir sizi… Kim bilir?

İşte bu nedenle üniversiteler, hocaları dinleyip not alma yeri değildir. Onlardan alacağınız her ne olursa olsun, sizler aldığınız bilgiyi yol gösterici olarak algılamaz ve konuyu araştırmazsanız, ezber üzerine kurulu, yaratıcılıktan uzak, CV zengini ama bilgiyi kullanamayan bir fakir olarak kalırsınız. Tüm size kazandırılan değerler kullanılmadığında, aynen yinelenmeyen şiirler gibi unutulup giderler. Okul size bir vermişse, sizin bu bilgiye iki katmanız gerekir ki yaşamda başarılı olasınız. Üretmek için altyapı böyle oluşur ve üretenler başarılı olurlar.

Şimdi günümüzün can alıcı sorusunu soralım;

-Bir çölde orman yetiştirebilir misiniz?

-Yetiştiremezsiniz.

-Peki bu suç, ağacın mı çölün mü?

-Suç ağacın değil. O fidanı alıp başka bir yere koyduğunuz zaman yemyeşil oluyor. Ama ekosisteminiz buna uygun değilse, imkan vermiyorsa ne yaparsanız yapın olmuyor. Hatta çölde giderken böyle biraz büyüyen bir ağaç da olsa, bir müddet sonra bakıyorsunuz o da kalmamış!

-Bizim gençlerimizde bir sorun yok, sistemde sıkıntı var.

-Ne gibi?

-İşi ehline veremedik. Gençlerin merakını zedeledik. Hata yapmalarına izin vermedik, oysa ancak böyle ileri gidilir. Bugün MIT'te, Harvard'da, pek çok böyle üniversitede en iyi öğrenciler inanın Türkler. Demek ki ağaçta bir problem yok, ektiğiniz yerde var.

O ağaca yeteri kadar su (eşitlik) vermiyoruz, güneş (adalet) vermiyoruz.

Onlar da yeteri kadar yeşeremiyorlar.

Profesör Mehmet Toner

https://servetbasol.com

231114