eKayak ve Zat'ülhareke
Bugünlerde Elektrikli Kayak (scooter),
'kiralık' kelimesiyle eş anlamlı hale geldi. Dünyanın dört bir yanındaki
şehirlerde, insanlar bu tek kullanımlık makinelere atlayıp inerken kiralık eKayak’lar
(scooterlar) kaldırımları kirletiyor.
Autoped (eAdım) olarak bilinen ilk eKayak
ilk defa 1915'te New York mağazalarında yerini aldı. Tıpkı bugün olduğu gibi, eAdım’lar
(Autoped'ler yasa koyucuların düzenleme yapma şansı
olmadan önce tüketicilerle buluştu (1915'te trafik ışıkları henüz on beş yıl
uzaktaydı). eKayak tarihi boyunca kural düzenleyicileri her zaman teknolojiye yetişmeye
itmişlerdir.
eAdım’ın pazarlama görsellerine bakıldığında, bağımsızlığını
yeni kazanan kadınları hedeflediği açıkça görülüyor. Şirket, eKayak'ları
kadınların yeni keşfettiği özgürlük ve hareketliliğin pratik bir sembolü haline
getirmeye çalışmış ve Leydi Florence Norman gibi öncü
kadınlar, bu tür araçlar 1916'da Büyük Britanya'da piyasaya çıktığında ilk
benimseyenler arasında yer almıştı.
Her ne kadar
kamuoyunda büyük heyecan yaratmış olsalar da UK’de 1835 tarihli Karayolları
Yasası uyarınca teknik olarak yasa dışıydılar ve bu arkaik yasa nedeniyle e-Kayak'lar
hala İngiliz yollarında yasak. İlk güç destekli eKayak’ların
kadınlar arasında bu kadar popüler olması bizi düşünmeye sevk etmeli ve neden
bu kadar erkek odaklı pazarlama yapıldığı sorgulanmalı. Pazarlamanın çoğu erken
benimseyen erkeklere odaklanıyor gibi görünüyor.
eAdım’a aşık olan tek kesim
kadınlar değildi. New York Postanesi, postacılarına daha kolay ve çevik bir
dağıtım yöntemi sağlamak için şirketle bir sözleşme imzaladı ve polis memurları
da bu araçları devriye gezmek için kullandı. Ne yazık ki çete üyeleri de daha
kolay kaçışlar için bu araçları kullanmaya başladı. Belki de bu yüzdendir,
basının ilk tepkisi çok olumlu değildi. Ancak o zamanlar tıpkı şimdi olduğu
gibi, basın histerisi halkın iştahını bastırmak için hiçbir şey yapmadı.
Sonraki
birkaç on yıl biraz karanlık bir çağ oldu; eAdım’dan bu yana ilk gazla çalışan eKayak’ları
1986'ya kadar piyasaya sürmedi. Sürücünün ayakları için ortada geniş bir
güverte ve arka tekerleğe yerleştirilmiş motor ile düşük profilli tasarım,
1990'larda ikinci büyük Kayak patlamasını destekledi. Bugüne kadarki en verimli
ve çevre dostu olan Lityum-iyon piller 1991 yılında icat edildiğinde ve sonraki
on yılda tüketici ürünlerinde yaygın olarak kullanıldığında, kişisel elektronik
ulaşım nihayet pratik hale geldi. Ancak, 2001 yılında dünyanın ilk elektronik
motorlu Kayak'ını piyasaya süren Go-Ped oldu ve kısa
süre sonra diğer şirketler rekabet etmek için ilk elektrikli versiyonlarını
geliştirmeye başladı.
Tarih döngüseldir, modalar gelir ve geçer; bu
patlamayı sürdürülebilir kılmak istiyorsak, insanların sahip olmaktan gurur
duyacağı taşınabilir, güvenli, yola çıkmaya elverişli, hukuken korunan bir kayak
ve kullanım sistemi yaratmamız gerekiyor.
Zat'ülhareke, 1895
senesinde (eski Türkçe’de kendi kendine hareket eden
cisim anlamında), bugünkü deyişle de kendinden hareketli (auto-mobil)
araçlara verilen isimdir. İşin tuhafı, kendi kendine giden bir otomobil hayali
(sürücüsüz), otomobilin icadından yüzyıllar öncesine, Orta Çağ'a kadar
uzanıyor. Bunun kanıtı, Leonardo De Vinci'nin kendi kendine hareket eden bir
araba için kaba bir taslak çiziminden geliyor. Güç için sarılmış yaylar
kullanan De Vinci'nin o zamanlar aklında olan şey, bugün geliştirilen son
derece gelişmiş navigasyon sistemlerine göre oldukça basitti.
GM'un 1939 yılındaki sergisinde
Norman Bel Geddes, karayoluna gömülü mıknatıslanmış metal çivilerle
oluşturulan radyo kontrollü elektromanyetik alanlarla yönlendirilen elektrikli
bir araç olan ilk sürücüsüz otomobili yarattı.
1958 yılına gelindiğinde General
Motors bu konsepti gerçeğe dönüştürmüştü. Aracın ön tarafına, yola gömülü bir telden
akan akımı algılayabilen ve toplama bobini adı verilen sensörler
yerleştirilmişti. Akım manipüle edilerek araca direksiyonu sağa ya da sola
hareket ettirmesi söylenebiliyordu.
1977'de Japonlar, yolun görüntülerini
işlemek için bilgisayara veri aktaran bir kamera sistemi kullanarak bu fikri geliştirdiler.
Ancak bu araç sadece saatte 20 milin altındaki hızlarda seyahat edebiliyordu. On yıl
sonra Almanlar, kameralarla donatılmış ve saatte 120km hızla güvenli bir
şekilde kendi kendine gidebilen bir araç olan VaMoRs'u geliştirdi.
Teknoloji geliştikçe, sürücüsüz araçların çevrelerini algılama ve
tepki verme becerileri de gelişti.
Houdina Radyo Kontrol Şirketi'nin
1925 yılında halka açık ilk sürücüsüz otomobil gösterisiyle başlayan, gerçekten
çalışan sürücüsüz bir otomobil geliştirmeye yönelik gerçek bir çaba, 20. yüzyılın
başlarında şekillenmeye başladı. Radyo kontrollü bir 1926 Chandler olan araç,
Broadway ve Beşinci Cadde boyunca uzanan bir güzergahta, arkasından gelen başka
bir araçtan gönderilen sinyallerle trafikte yönlendirildi. Bir yıl sonra,
distribütör Achen Motor da Milwaukee sokaklarında " Phantom Auto" adlı
uzaktan kumandalı bir araba sergiledi. Auto, 20'li ve 30'lu yıllar boyunca çeşitli
şehirlerde yaptığı turlar sırasında büyük kalabalıklar çekmiş olsa da
görünüşte sürücüsüz seyahat eden bir aracın saf gösterisi, izleyenler için ilginç
bir eğlence biçiminden biraz daha fazlasını ifade ediyordu. Dahası, aracı uzaktan
kontrol etmek için hala birine ihtiyaç duyulduğundan bu düzenek hayatı kolaylaştırmıyordu.
İhtiyaç duyulan şey, otonom olarak çalışan araçların daha verimli, modernize
edilmiş bir ulaşım yaklaşımının parçası olarak şehirlere nasıl daha iyi
hizmet verebileceğine dair cesur bir vizyondu.
Şu anda yollardaki birçok araç,
destekli park ve fren sistemleri gibi güvenlik özellikleri nedeniyle yarı otonom
olarak kabul edilmektedir ve birkaçı kendi kendine sürüş, yönlendirme, frenleme
ve park etme yeteneğine sahiptir. Otonom araç teknolojisi GPS özelliklerinin yanı sıra şerit
sınırlarını, işaret ve sinyalleri ve beklenmedik engelleri algılayabilen
gelişmiş algılama sistemlerine dayanmaktadır. Teknoloji henüz mükemmel olmasa da
geliştikçe daha yaygın hale gelmesi bekleniyor ve bazıları 2025 yılına kadar
dünya çapında montaj hatlarından çıkan otomobillerin yarısının otonom olacağını
tahmin ediyor.
Otonom araçların beraberinde birkaç
fayda getirmesi bekleniyor. Bunlardan en önemlisi, yollarda güvenliğin artırılması.
Otomobiller insan sürücüler gibi sarhoş ya da kafası güzel olamayacağı için,
alkollü araç kullanımından kaynaklanan kazaların sayısı önemli ölçüde azalacaktır.
Sürücüsüz araçlar ayrıca uykulu olmazlar, kısa mesaj veya araçtaki yolcular tarafından
dikkatlerinin dağıtılması konusunda endişelenmeleri gerekmez. Bir bilgisayarın sürücü
öfkesi nedeniyle kaza yapma olasılığı da yoktur. İnsanları denklemden çıkararak
sürücüsüz araçların yolları herkes için çok daha güvenli hale getirmesi
bekleniyor.
Otomasyon seviyeleri
- Seviye 1: bazı küçük direksiyon
veya hızlanma görevleri insan müdahalesi olmadan araç tarafından
gerçekleştirilir, ancak diğer her şey tamamen insan kontrolü altındadır
- Seviye 2: Gelişmiş hız
sabitleyici veya bazı Tesla araçlarındaki orijinal otopilot sistemleri gibi,
araç otomatik olarak güvenlik önlemleri alabilir ancak sürücünün direksiyon
başında tetikte olması gerekir
- Seviye 3: hala bir sürücü
gerektirir, ancak insan belirli trafik veya çevre koşulları altında bazı
"güvenlik açısından kritik işlevleri" araca devredebilir. Bu durum,
sürüşün ana görevleri aracın kendisine devredildiği için bazı potansiyel tehlikeleri
beraberinde getirmektedir; bu nedenle bazı otomobil şirketleri doğrudan 4.
seviyeye geçmekle ilgilenmektedir
- Seviye 4: Neredeyse her zaman
herhangi bir insan müdahalesi olmadan kendi kendine gidebilen, ancak
haritalanmamış alanlarda veya şiddetli hava koşullarında sürmemek üzere
programlanabilen, içinde uyuyabileceğiniz bir otomobil.
- Seviye 5: her koşulda tam
otomasyon.
GM,
2016 yılında sürücüsüz otomobil girişimi Cruise Automation'ı satın almak için
581 milyon dolar harcadı.
Şubat
ayında Ford, Argo AI'ye 1 milyar dolar yatırım
yapacağını duyurdu. Robotik şirketi eski Google ve Uber liderleri tarafından
kuruldu. Ford, Argo AI'ın uzmanlığını Ford'un mevcut
sürücüsüz araç çalışmalarıyla birleştirerek “tamamen otonom bir araç” üretmeyi
planlıyor. Bu araçlar ilk olarak Ford tarafından araç çağırma uygulamaları için
kullanılacak.
Honda,
Alphabet'in bağımsız bir şirketi olan Waymo ile Honda'nın araçlarına Waymo
sürücüsüz sürüş teknolojisini dahil etmek için görüşmeler yaptığını duyurdu.
Toyota,
otonom araçlar söz konusu olduğunda en şüpheci otomobil şirketlerinden biriydi,
ancak 2015 yılında arayı kapatmak için büyük bir yatırım yaptı. Toyota, robotik
ve yapay zeka teknolojisini geliştirmek için Toyota
Araştırma Enstitüsü'ne beş yıl içinde 1 milyar dolar yatırım yapıyor. Şirket,
on yıl içinde bir dizi şirketin belirli alanlarda çalışan Seviye 4 araçlara
sahip olma ihtimalinin çok yüksek olduğuna inanıyor.
Renault-Nissan,
şirketin otonom otomobil çalışmalarını ilerletmek için Microsoft ile yaptığı
yeni ortaklığa güveniyor. CEO Carlos Ghosn
TechCrunch'a verdiği demeçte, “Otonominin tüketiciler için
çok ilgi çekici bir şey olduğunu biliyoruz. Sürücüsüz otomobil için hedefimiz 2025”.
Volvo,
sürücüsüz otomobillerin hem araç paylaşım sektörünü hem de lüks otomobil
pazarını değiştireceğini iddia ediyor. Geçtiğimiz yıl Volvo, yeni nesil otonom
sürüş otomobilleri geliştirmek için Uber ile 300 milyon dolarlık bir ortak
girişime imza attı. Volvo, Uber'in kendi kendine sürüş testleri için fiziksel
araçlar sağlıyor. Volvo 2015 yılında, araçları otonom moddayken tüm sorumluluğu
kabul edeceğini taahhüt eden ilk otomobil şirketi oldu.
Hyundai
sürücüsüz araçlar üzerinde çalışıyor, ancak daha çok ekonomikliğe odaklanıyor.
Hyundai yaptığı bir duyuruda “çok daha az bilgi işlem gücü kullanmak amacıyla
kendi otonom araç işletim sistemini geliştirdiğini” iddia ediyor.
Yılın
başında Daimler, sürücüsüz araçlarını önümüzdeki yıllarda Uber'in araç paylaşım
platformunda tanıtmak üzere Uber ile bir anlaşma yaptığını duyurdu. Daimler
ayrıca en büyük parça tedarikçilerinden biri olan Bosch ile yüksek profilli bir
geliştirme anlaşması yaptığını da duyurdu. Amaç, hem Seviye 4 hem de Seviye 5
otonom araçları “önümüzdeki on yılın başında” kentsel ortamlara getirmek.
Fiat-Chrysler
de geçen yıl Waymo ile iş birliği yaparak bazı
sürücüsüz Chrysler Pacifica Hybrid
Mini Vanları test etti. Beş yıl içinde yollarda olabileceklerine inanıyor.
Geçtiğimiz
yıl BMW, otonom otomobiller geliştirmek için Intel ve Mobileye
ile yüksek profilli bir iş birliği yaptığını duyurdu. Resmi olarak hedef, “yüksek
ve tam otomatik sürüşü seri üretime geçirmek”.
Küçük bir (startup) taze
otomobil üreticisi olan Tesla, her zaman teknolojinin sınırlarını zorlamaya
odaklanmıştır. Geçen yıl Tesla, yazılım/veriler hazır olmadan önce bile tüm
araçlarının tam otonom sürüş yetenekleri için gereken donanıma sahip olduğundan
emin olmak için otomobillerinin yazılımını sürekli olarak güncelliyor.
Otomobil
şirketlerinin tahminlerine bakarken göz önünde bulundurulması gereken iki
önemli husus vardır. Birincisi, şirketlerin biraz fazla iyimser olmaları için
ulusal gurur veya şirket gururu yaratmak, medyanın ilgisini çekmek, mühendis
işe alma çabalarını artırmak ve yatırımcılara hitap etmek gibi.
Diğer
bir husus ise, sürücüsüz araçların benimsenme zaman çizelgelerinin büyük ölçüde
önümüzdeki birkaç yıl içindeki düzenleyici gelişmelere bağlı olmasıdır. Otonom
araçlar doğru yasal ve teknolojik çerçevelere ihtiyaç duymaktadır. Makineler
potansiyel olarak tehlikeli bir ortamda kendi başlarına çalıştıklarında ciddi
sorumluluk endişeleri yaratır. Açıkçası, bir otomobil şirketinin, yasal olarak
sürülebileceği bir yer yoksa veya yasal sorumluluk çok riskli kabul edilecekse,
gerçek bir sürücüsüz aracı seri olarak üretmek fikri çok da desteklenemez.
230918