Gerileme
YOZLAŞMA: Türkçe ’deki en güzel
kelimelerden biri. Toplumdaki çürümüşlüğün bir norm halini alması ve değerlerde
geri dönülemez çöküş yaşanması anlamına geliyor.
CAHİL: Burada, okula gitme gün
sayısı az olan kişi olarak değil, toplum normlarına uyabilecek düzeyde
eğitilmemiş veya tersi yönde eğitilerek toplumun günlük hayatına tehdit
oluşturan kişi olarak kullanılmıştır. Örneğin, herkes devlet dairesinde sıraya
girerken, sıraya girmeyip kurnazlık yaptığını düşünen, yaya geçidinden geçen
yayaya yol vermesi gerektiğini kavrayamayan kişi isterse dört üniversite
bitirmiş olsun, cahildir.
APTAL: Türkiye dışında bu
kelimenin aşağılama sayıldığı bir başka ülke var mı bilmiyorum ama Dünya
üzerindeki her 3 kişiden 1’i ortalamanın altında zekaya sahipken, Ortalama Zeka’nın IQ-90 civarı olduğu Türkiye gibi ülkelerde, bu üç
kişiden birinin zekası maalesef, “akıllı” olarak tarif
ettiğimiz bazı şempanzelerin (IQ-85) altında kalıyor. Sonuç olarak toplumda
gördüğünüz tanıdığınız her üç kişiden biri için Aptal demek bir hakaret değil,
durum tespitidir. Bu insanların aptal olduğunu bilerek hayata yaklaşmak, pek
çok durumda “ama niye böyle yapıyorlar anlayamıyorum?” sorunuzun cevabıdır.
Öyle yaparlar çünkü kapasiteleri o kadardır.
Toplumlarda cehaletin önüne geçmenin kritik
bir eşiği vardır. Bu eşik, birim aklı selim kişi başına düşen cahil sayısı
olarak ifade edilebilir ve eşiği var eden şey de aklı selim kişinin
eğitebileceği cahil sayısıyla sınırlı olmasıdır.
Bu eşik değer aşıldığında yozlaşmanın
önündeki tek engel Devlettir.
Devlet, toplum içerisindeki cahillerin ve
aptalların, toplumun geri kalanına zarar vermeyecek düzeyde eğitiminden
sorumludur. Bunun en tipik örneğini hani yurtdışına giden herkesin söylediği,
“Abi adamlar sıraya giriyorlar, kimse kimsenin hakkını çiğnemiyor, yaya
geçidine ayağını atıyorsun duruyorlar” gibi yorumlarda görebilirsiniz.
Bahsedilen toplumlarda herkes bir filozof
falan değildir, sadece Devlet, öncelikle vatandaşlarının hepsini topluma zarar
vermeyecek düzeyde eğitmiştir. Bunun sonucu olarak karşınızdaki insanın aptal
olması sizin için problem teşkil etmez, kapasitesi kadar bir işte çalışır ve
toplum için faydalı bir birey olur. Çünkü cahil değildir. Daha yüksek
kapasitesi olanlar da aynı temel eğitimi aldıkları için, kapasitelerini
kurnazlık için değil toplum yararına kullanmaları gerektiğini aksi durumda
hayatın sürdürülebilir olmadığını bilir. Bu sayede uygar toplumlardan daha az
dolandırıcı, daha çok bilim adamı çıkar.
Türkiye son 12-15 yılda artarak devam
etmekle beraber son 30 yıldır, Özal ile başlayan bir çürüme süreci sonucu artık
tam olarak yozlaşmış bir ülke.
Şu an Türkiye’de cehalet bir norm olarak
toplumun genelinde kabul görüyor ve kişi başına düşen cahil sayısı, bu
kişilerin kişisel emek ve finansmanları ile eğitebileceğinin çok ötesinde.
Üstelik, Cehalet’in
iktidar olduğu bir noktadayız ve zaten fazla sağlıklı olmayan devlet
geleneğimiz de yerle bir olduğu için devletin var olan durumda cehaleti bırakın
önlemek, körüklediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu durumda, günümüz
Türkiye’si basitçe, yozlaşmış bir toplum olarak tarif edilebilir, çünkü kritik
eşik aşılmış, çürüme toplumun genelini sarmıştır.
Cehalet ve yozlaşmadan beslenen bir toplumun
artık akıl-mantık ile kurtarılamayacağını anlamak lazım. Çünkü gördükleri güçlü
muhalefet hayalinin toplumu kurtarması artık mümkün değil, Ülkede hırsızlığın
kötü bir şey olduğunu düşünen kişi sayısı %50'nin
altında ise siz bu insanlara değerler ve uzun vadeli planlar üzerinden hiçbir
şey anlatamazsınız.
Yakın tarihte bunun birçok örneği yaşandı.
Örneğin, 1960'lar Afganistan’ına, İran’ına Lübnan’ına, Mısır’ına bakın. Bir de
bu günkü haline bakın.
Afganistan’ın ve diğerlerinin bu noktada
kaybettiği şey, dini özgürlükler falan değildi. Onlar, cehalet’in
önlenmesi ile ilgili savaşı kaybettiler. Toplumlarında cahil olmak geçer akçe
oldu, iktidara gelenler meydanlarda eğitimli insanları “monşerler”
diye yuhalatıp da cehaletten beslenince oldu bunlar. Sonrasında cahil bir
milleti yönetmenin en kolay yolu olan din öğesi ön plana çıkmış olabilir ancak
bütün bu ülkeler yozlaşarak bu duruma geldiler, dindarlaşarak değil.
Türkiye yozlaşmada komşularına göre biraz
yavaş hareket etti. Bunu ister “Atatürk’lü yıllar
sayesinde” diye tarif edin, isterseniz de “Avrupa’nın burnunun dibinde tüm bu Ortadoğu
pisliği ile arasındaki tampon olduğu için, Avrupa tarafından kollandı” diye
tanımlayın ama Türkiye için de süre sonunda doldu.
Şu an, günde ortalama 12 saatini TV'de bol
tecavüzlü, aldatmalı, dolandırmalı, abisinin karısına sulanmalı diziler ve
evlilik programları izleyerek geçiren, kendisi dışında kimseye saygı
göstermeyen, çıkarı uğruna yaptığı her şeyi mübah sayan, kaba davranmayı geçer
akçe sanıp ülke yönetimini bile kabadayılığa teslim eden ahlaksız bir topluma
dönüşmüş durumdayız ve bu toplum çocuk yetiştiriyor, bu çocuklar siz ne kadar
uğraşsanız da aynı okula gittiği çocuğunuzun davranışlarını şekillendirecek. En
az bir 70 yıl aynı toplumda yaşayacak. Bu noktada artık yapılabilecek hiçbir
şey olmadığı gibi bir şeyler yapmaya çalışmak da enerjinin boşa harcanması
dışında bir sonuç doğurmaz.
Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız
olsun istiyorsanız, her tür ayrıştırmayı bir tarafa bırakıp bu faydayı, sizden
bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır.
(Demokrat Haber)
"İhya
etmek için ne kadar ilim lazımsa, İmha için de o kadar cehalet kafidir."
- Necip Fazıl Kısakürek
"Cahilliğin
eyleme geçişinden daha korkunç bir şey yoktur."
- Goethe
"Cahil
insan, gül ise de koklama."
- Aşık Veysel
Cehaletin ahlaksızlıkla özleştiği bu günlerde, ara vermeden ve
usanmadan vurguladığımız çocuk ve torunlarımızı nasıl bir ortamda yetişip nasıl
bir gelecek içerisinde kendilerini bulacakları hakkında ortaya koyduğumuz
öngörülerimiz, umarım daha da kötüleşmeden duraksar. İlerleme çağında
duraksamanın bile geri kalmışlık olduğunu bilsek de duraksama, ilerlemeye karşı
gerilemeden iyidir.
Cahil bir milleti yönetmek çok kolaydır ve aradaki boşluğu da din
öğesi doldurur. Ama bilmezler ki asırlar boyu Mevâli
(Arap olmayan
Müslümanların köle kabul edilmesi) olarak adlandırılmış bir toplum, elbet kölelikten kolay
sıyrılamayacaktır.
Cehaletin Devlet tarafından desteklenmesine son vermeliyiz.
Çocuklarımızı neden ve nasıl eğittiğimizi sorgulamalıyız.
Çocuklarımızı ilk okulda ahlak ve disiplin öğrensinler diye
göndeririz.
Orta okula ise ahlak ve doğayı öğrensinler diye.
Lise ise mesleklerin tanıtımı için bir kapıdır.
Üniversite ise bu mesleklerin seçilip öğrenildiği birer eğitim
kurumudur.
Hiçbirini hakkıyla öğretmez isek, ahlaksız ve cahil bir nesil büyütmüş
oluruz. Üniversiteye giriş için sınav soruları çalınabilir, girenler
ayrıcalıklı olarak eğitimci yapılabilir ve en sonunda bir bakmışsın, dünyanın
hiçbir yerinde görülmeyen senede 1000 (yazıyla BİN) profesör yetiştirmişiz.!
Bunun sonucu olarak uluslararası makalesi bulunmayan toplam rektör
sayısı “68, Web of Science” sistemine göre 46’sı
devlet 25’i vakıf üniversitesi rektörü olmak üzere toplam 71 rektöre hiç atıf
yapılmadığını görürsünüz. Atanan altı yeni rektörün endeksli dergilerdeki
toplam makale sayısının 3 olduğu, 4'ünün ise hiç makalesinin bulunmadığı da bir
gerçek.
2011 yılında 2 üniversitemiz ilk 200’deyken bugün ilk 200’de tek bir
üniversitemiz yok. Bazı sıralamalarda ilk 500’de de üniversitemiz yok.
Yükseköğretim sistemimizin niteliksizleşmesinin en
önemli göstergelerinden biri de yükseköğretim eğitim sistemi kalitesi
endeksinde, Türkiye’nin 137 ülke arasında 101. sırada yer alıyor olmasıdır.
Bizler yazmaktan usanmıyoruz. Yine de biliyoruz ki dua etmenin yanı sıra
da bir şeyler yapılmalı ve yapmalıyız.
Sadece çocuklarımızın değil, torunlarımızın da geleceği için.
230410