Büyük Devlet ve Osmanlı

Mısır en az 400 sene Devlet-i Aliyye (Büyük Devlet) egemenliği altında kaldı ama oradaki Firavun mezarlarını dünya arkeoloji ve bilim alemine bir İngiliz, Howard Carter tanıttı. Devlet-i Aliyye’den hiç kimse orada ne var diye merak dahi etmedi.

Irak ve Suriye en az 500 sene Devlet-i Aliyye (Büyük Devlet) egemenliği altında kaldı. Asur Kralı Asurbanipal'in kil tabletten oluşan kütüphanesini bulmak yine bir İngiliz’e nasip oldu. Ninova'daki kazıları yapan George Smith o meşhur kütüphaneyi keşfetti ve bundan da ötesi bütün dinlerdeki masalların kökeninin oralara dayandığını ispat etti.

Petrolün 1860'larda keşfinden sonra Devlet-i Aliyye’nin (Büyük Devlet) kaybettiği topraklar dünya petrol rezervinin %55'ini oluşturmaktaydı (Yeni akit). Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nce basılan “Osmanlı Döneminde Irak” isimli kitapta II. Abdülhamit döneminde maden mühendisi Paul Groskoph'a yaptırılan petrol araştırmasının raporları ve haritaları yayımlandı. Musul, Kerkük, Bağdat ve Erbil'de gösterilen petrol yataklarının yanı sıra Diyarbakır, Mardin, Bismil, Siirt, Hakkâri gibi bugün Güneydoğu Anadolu sınırları içindeki petrol yatakları da tespit edilmişti. Bundan tam 106 yıl önce Sultan II. Abdülhamit, petrol haritası ile belirlenen bölgenin yüksek petrol rezervlerine sahip olduğunu anlayınca hemen bu toprakları kendi mülkiyetine geçirmişti. 1908 İttihatçı darbesinden sonra Sultan II. Abdülhamid’in özel mülkünün bir kısmı devlet hazinesine aktarıldı. 1909 yılına gelindiğinde özel mülkün tamamı devlet hazinesine aktarılmış oldu. Daha sonra Sevr Antlaşması ile Devlet-i Aliyye (Büyük Devlet), zengin petrol yataklarının tamamını kaybetmiştir.

Bırakın Kuzey Afrika, Mısır Arabistan, Ortadoğu ve diğer ülkeleri, kendi ülkesinde dahi muhteşem tarihi eserleri ve yeraltı madenlerini 600 sene görmezden geldi, onları hor ve hakir bir şekilde kullandı.

Belki de son yüzyılın en önemli arkeolojik keşfi olan Göbeklitepe kazısını bir Alman olan Klaus Schmidht yaptı ve dünyaya tanıttı.

Belki de Devlet-i Aliyye (Büyük Devlet)’de tek bilim sever padişah olarak kabul edilen ama Macaristan’dan top ustası getirip top döktürüp bilimsel eğitim verecek fizik, kimya ve döküm mühendisi yetiştirecek okulları ve bilimi gerçekleştirecek olan sanayi çeşitlerini kurmayan Fatih'in özel kütüphanesi Topkapı Sarayında mevcut olan, günümüze kadar kimsenin haberinin dahi olmadığı ve dünyada eşi olmayan Ptolemaios Haritalarını bilim alemine tanıtanlar, yine Almanlar olmuştu. Nasıl mı?

Claudius Ptolemaios (ms 100-170 - Klaudyos Batlamyus) tüm zamanların en önemli coğrafyacısı kabul edilir. Ptolemaios yaşadığı dönem boyunca harita çizimleri ve koordinatlar üzerinde çalıştı ancak Ptolemaios’un ms. 2’yy da yaptığı, içerisinde 27 özgün harita ve koordinatların yer aldığı dünyanın ilk atlası, 7. yy’ dan sonra ortadan kayboldu. 13.yüzyılda atlasın peşine düşen Bizanslı Maksimus Planudes, kayıp eserin bilgilerine ulaşınca, kolları sıvadı. Konstantiniyye’de bulunan el yazmalarının çoğaltıldığı Scriptorium’da yeniden üretilen eserin bir nüshası Vatikan’a gönderilirken, diğer nüsha ise Bizans İmparatorluk Kütüphanesine kaldırıldı. Fatih’in Konstantiniyye’yi fethetmesinden 11 yıl sonra atlas bu kez padişahın eline geçti. Fatih’in günlerce inceleyip, kütüphanesinin baş köşesine kaldırdığı nadide eser, ölümünden sonra adeta sarayın depolarında çürümeye terk edildi. Khora (Kariye) manastırı keşişlerinden Maksimos Planudes tarafından 3 nüsha olarak çoğaltılmış olan bu nüshalar arasındaki en iyi, en güzel, korunmuş olanı elimizdedir. Orijinaline 2 kez restorasyon uygulanmıştır. Şöyle ki;

1926 yılında Mustafa Kemal Atatürk, Topkapı Sarayı’nın envanterinin çıkartılması emrini veriyor. Atatürk’ün Claudius Ptolemaios’un atlasının kurtarılması için verdiği talimat sonrası, o dönem Piri Reis’in haritaları da müze deposundan gün yüzüne çıkar. Daha da önemlisi, Piri Reis’in haritalarında Kristof Kolomb’un kayıp haritasının izlerinin bulunmasıydı. Envanter çıkartılırken, eski eserler umum müdürü olan Halil Ethem Bey birçok yunanca eserle karşılıyor ve o zamanlar Efes’te çalışmakta olan Adolf Deissman'dan rica ediyor ve bu eserlerin kontrol edilmesini talep ediyor. Deissman, gelip bu eserleri görünce, "bu eserler müthiş bir şey ama bunların restore edilmesi lazım." diyor. Bunun üzerine Halil Ethem, bu konuyu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e soruyor.

-“Paşam haritaları size göstermek için Ankara'ya getirelim.”

O büyük önder diyor ki:

-“Aman ha. Sakın oynatmayın yerinden. Ben gelir bakarım”.

Atatürk olayı yerinde görmek için İstanbul’a, Topkapı Sarayı’na geliyor. Deissman aynı durumu Atatürk’e de açıklıyor; ardından Atatürk,

-“Peki ne yapmak lazım?”

-“Bunun restore edilmesi lazım.”

-“Peki nasıl yapacağız?”

-“Bunu sadece Hugo İbscher yapabilir.” cevabını alıyor ve sonrasında Mustafa Kemal Atatürk’ün daveti üzerine Hugo İbscher, İstanbul’a geliyor ve bulunan eseri inceliyor. İncelemesinin arkasından,

-“Ben bunun sadece haritalarını restore edebilirim, metnine dokunamam. Şu an elimizde bulunan teknikler bunun için yetersiz; ama siz bunları çok iyi bir şekilde saklayın, günün birinde muhakkak elverişli bir teknik olacaktır.” diyor.

Bu olaydan aşağı yukarı 75 sene sonra, 2000'li yılların başında İsviçreli bir grup yeni bir Ptolemaios çalışması yapmak istiyor. Bugüne kadar İstanbul’da bulunan Ptolemaios eseri, hem de en önemlisi olmasına rağmen, hiç kullanılmadığı için bu eseri kullanmak istiyorlar. Bu eserin ortaya çıkartılması durumu oluşunca dönemin müze müdiresi Filiz Çağman, Celal Şengör'e telefon ediyor ve bu eserin çıkartılacağını, kendisinin de bu işlerle ilgili olduğu için gelip görmesini söylüyor. Celal Şengör gidip görünce bu eserin restore edilmesi kararı alınıyor fakat restorasyon parası bulunamıyor. Bunun üzerine müze müdiresi Filiz Çağman, Celal Şengör'e, “devletten bütçe çıkmıyor, bunun restorasyon ücretini sen öder misin?” diyor. Celal Şengör, restorasyonu yapacak olan Robert Fuchs'a restorasyon ücretini sorduğunda ücretin 30 bin euro olduğunu öğreniyor. Kendi cebinden bu restorasyon ücretini ödüyor, restorasyon yapacak kişi hazır bir şekilde bekliyor, eser yerinden çıkartılıyor ama bu eserin restore edilme iznini almak ise 7 yıl sürüyor.

Bu 7 yıllık süre içinde Filiz Çağman emekli oluyor ama büyük şans, Topkapı Sarayı Müzesi’nin yeni başkanı İlber Ortaylı oluyor ve iş sekteye uğramıyor. En sonunda Celal Şengör, İlber Ortaylı'ya müracaat ederek, “bu iş biraz fazla uzadı, bunu halletmemiz lazım.” diyor. Bu konuşma üzerine İlber Ortaylı (kendisinin de yakın dostu olan), dönemin ve 59. hükûmetin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'u arayarak durumdan bahsediyor. Hemen ertesi gün bu eserin restore edime izni geliyor ve eser restore ediliyor.

O haritaları da gözü gibi sakınan ve onları koruyan, hatta bu iş için zamanında özel Alman uzmanlar getirten de TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK İNSANI OLAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TÜR.

Fatih'in özel kütüphanesindeki Ptolemaios haritasını kendi cebinden verdiği para ile tamir ettiren Prof. Dr. Celal Şengör'dür, o zamanki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti değildir.

Sizce tüm bunların sebebi nedir? Osmanlı ve Osmanlıcıların bilime, felsefeye, sanata bu kadar düşman olmalarının nedeni sizce nedir?

Değerlerimizi susturan, hapse atan, eserlerini yasaklayan, ülkeden kovan yönetimlerden dolayı, ülke dışında dünyaya seslerini ve başarılarını duyurmuş ve duyurmakta olan Türk’lerin sayısı da geçtikçe artmaktadır. Halbuki hepimiz ülkemiz için canla başla çalışmaya, üretmeye uğraşıyoruz.

Yazgıların en güzeli, bir insanın sahip olabileceği en büyük hazine, tutkuyla yaptığı bir iş için ona para ödeniyor olmasıdır.
 
Abraham Maslow

PS: Bu yazı Osman ALP in bir başka yazısı üzerine çeşitli araştırmalardan derlenerek yazılmıştır.

www.servetbasol.com

230206