Fatma Beyhan NIL

1903’te Midilli’de doğdu. Babası Yanya Valisi Ömer Hüsamettin Paşa, annesi Behiye Hanım’dır. Bezmiâlem Valide Sultanisinden (İstanbul Kız Lisesi) mezun olduktan sonra 1926’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Eczacı Melih Tipi ile evlenen Fatma Beyhan, orta derecede İngilizce, Fransızca ve Almanca bilmekte idi.

Cumhuriyet döneminin en önemli kazanımlarından biri, kadınların her alanda önünün açılmasıdır. Av. Fatma Beyhan NİL (209), 28.05.1942 yılında Ankara Barosu siciline kaydolmuştur. 22.02.1944 yılında ise kaydını İstanbul Barosu’na naklettirmiştir. İstanbul Barosuna kaydolan ilk kadın avukat da Fatma Beyhan Hanım’dır.

1926-1927 yılları arasında Fatma Beyhan Hanım, kanunların çağdaş olmayan maddelerden temizlenmesi ve medeni esaslara göre yeni kanunlar hazırlanması için Atatürk’ün isteği ile Mayıs 1924’te oluşturulan Tadil-i Kavanin Komisyonunda (Kanun Değiştirme Komisyonu) çalıştı. 1927-1928 yıllarında ise İstanbul Asliye Mahkemesi Birinci Hukuk Kâtipliği görevinde bulundu. Bu görevinden ayrılarak 22 Eylül 1928’de İstanbul Barosuna müracaat eden Fatma Beyhan Hanım, böylece İstanbul Barosuna kayıt olan ilk kadın avukat unvanını aldı.

22 Eylül 1928 tarihli Cumhuriyet gazetesi, birinci sayfasında “Erkekler İçin Tehlike Çoğalıyor” başlığı altında Fatma Beyhan Hanım’ın fotoğrafına da yer vererek dört kadının daha avukatlık yapmak için İstanbul Barosuna müracaat edeceğini duyurmuştur. Ayrıca gazete kadınların Hukuk Fakültesinden mezun olmalarına rağmen iki yıl mahkemelerde staj mecburiyeti ve diğer avukatlarla mücadele etmenin zorluğundan dolayı avukatlık mesleğini tercih etmediklerini de belirtmiştir.

1926’da İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra İstanbul Ticaret Mahkemesi’ne zabit kâtibi olarak girdim. O zamanlar kadınlar henüz hâkimlik yapamıyorlardı. Mahmut Esat Bey adliye vekili idi. Bir gün İstanbul Adliyesi’nde yapılan hâkimler toplantısına başkanlık etmek üzere geldi. Toplantıya beni çağırdılar. Mahmut Esat Bey şöyle dedi: ‘Kızım Atatürk’ün emri ile hâkimlik yapacak kadın arıyoruz. Hâkim olmak ister misin?’ Benim için olağanüstü bir teklifti. Öyle şaşırdım ki. Sevinç ile ‘evet’ dedim. Mahmut Esat Bey ‘O halde bana talepname yaz ve getir’ dedi. On dakika sonra yazdığım talepnameyi cebine koydu ve adliyeden çıkıp gitti. İki gün sonra zabit kâtibi olarak çalıştığım ticaret mahkemesine hâkim olarak tayin edilmişim. Göreve başladım.

Fatma Beyhan Hanım baroya müracaatı sırasında Cumhuriyet gazetesi muhabirine yaptığı açıklamada kadınlığa yardım olsun diye boşanma davalarında kadın tarafını tercih edeceğini ve çalışacağını ifade etmiştir.

Aynı zamanda dava alan ilk kadın avukat da olan Fatma Beyhan Hanım, 25 Ekim 1928’de İstanbul Ticaret Mahkemesi’nde görülen bir iflas davasını bir cübbe giyerek parlak bir şekilde savunmuştur. Bu davayı izlemek için gelenler mahkeme salonunu doldurmuş ve pek çok kadın da Fatma Beyhan Hanım’ı dinlemeye gelmiştir. Fatma Beyhan kürsüye çıktığı zaman halk, onu görmek için akın akın adliyeye gitmiş ve önünde saygıyla eğilmiştir.

28 Nisan 1930’da Bayhan Hanım İstanbul Asliye Mahkemesi üyeliğine, Nezahat Hanım da Ankara Asliye Mahkemesi üyeliğine atanır. Bunlar Türkiye’nin ilk kadın hâkimleridir. Ertesi gün Fatma Beyhan Hanım İstanbul Birinci Ticaret Mahkemesi’nde görevine başlamış ve aynı gün duruşmaya çıkarak birkaç iflas davasına da bakar. Türk basınında yer alan haberlere göre bu dönemde kadın hâkimler sadece Türkiye ve Almanya’da vardır.

Londra’da yayınlanan gazetelerden Evening News ve Sunday Dispatch, Lut gölünün imtiyazı ile ilgili İngiliz ve Fransız şirketleri arasındaki anlaşmazlıkta, ilgili mahkemeye gönderilmek üzere bir tanığın ifadesinin alındığı davaya ait celseyi yöneten Fatma Beyhan Hanım’ı haberleştirmişlerdir. Aynı zamanda Fatma Beyhan Hanım hakkında bilgi verilirken onun fotoğrafının da yer aldığı haberlerde, her iki gazete de önemli bir soruşturma komisyonuna genç bir Türk kızı olan hâkimin başkanlık etmesinin Avrupa’da bile örneği az görülen bir olay olduğunu belirttikten sonra bunun Türk devriminin bir başarısı olduğuna dikkat çekmişlerdir.

Fatma Beyhan Hanım’ın hâkimlik mesleğine atanması ve görevine başlaması, Türk basını tarafından yakından takip edilmiş, birçok gazete 29-30 Nisan 1930 tarihli nüshalarında Fatma Beyhan Hanım’la ilgili haberleri okuyucularına duyurmuştur.

29 Temmuz 1941’de görevinden istifa edip 28 Mayıs 1942’de Ankara Barosu’na kayıt yaptırarak serbest avukatlığa başlamıştır. Fatma Beyhan Hanım 22 Şubat 1944’te kaydını tekrar İstanbul Barosu’na nakletmiştir. 24 Mayıs 1988’de İstanbul’da vefat etmiştir.

Bu hafta yine tarihimize damga vurmuş bir kadın hakimi tanımaya çalıştık. O dönemler Türkiye hem kalkınma çabasında, kalkınırken de modernleşme. Hem de ne modernleşme! Avrupa o dönemler bizi kıskanıyor. Henüz Avrupa ülkelerinin çoğunda kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmemiş. Türkiye kadınlara bu hakkı 1934 senesinde vermişken Fransa bizden 10 sene sonra 1944’de, İtalya-Japonya 1945’de, Yunanistan 1952’de, İsviçre 1971’de, Portekiz ise 1976’da verebilmiştir.

Elbet bu deha Mustafa Kemal Atatürk’tür. Devleti yapılandırırken yine kadınları devreye sokmaya uğraşmış ve gayretini de hiç esirgememiştir. O dönemde “Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak”, ya da "Hamile kadının sokakta gezmesi uygun değildir" ve hatta Ahzab 33’deki peygamberimizin hanımlarına atfen söylenmiş bir ayeti genelleştirerek ‘şirk’ yapanlar dahi mevcut iken kadınları eğitip topluma kazandırıp halka örnek olmaları için gayret gösteren bir Mustafa Kemal. Elbette bir de onu hiç yanıltmayan kadınlarımız.

Kadınlarımızın bu gayret ve çabaları politik nedenle ezilmeye yüz tutmuş gibi görünse de unutmayalım. 2020 senesinde doğan bebeklerin %51.3’ü erkek, %48.7’si kız olarak dünyaya gelmişlerdir. Erkeklerin kadınlardan yüzde olarak fazla olduğu ülkelerden biriyiz. Bu fazlalık ise 0.7’i geçmiyor. Tüm dünya nüfusu içinde 100 kadına 101 erkek düşer. Doğanın kuralı. Cinsiyet gözetmeksizin geleceğimiz olan yeni nesilleri ne kadar iyi yetiştirirsek, gelecekte, onların insafına kalacağımızı unutmayın. Ülkemizdeki Yönetici pozisyonundaki kadın oranı ise %16,3. Hele insani yardım, bakım ve sağlık konusunda bazılarının kızlarını okutmayıp kadın doktor, hemşire, bakıcı aramaları cehaletin yarattığı çelişkidir. Bu durum, insanımızın değil, politikacıların hatası, görgüsüzlüğü ve geleceği görememelerinden kaynaklanmaktadır. Güç ise cinsiyet ayrımında değil, akıldadır. Bakınız yine bir 'Kadın' olan anneniz, size hangi sahalarda neler öğretmiş;

İyi yapılmış bir işi takdir etmeyi: “Bana bakın, gidin birbirinizi dışarıda gebertin, evi daha yeni temizledim…!!!”

Duaların Gücünü: “Yat kalk dua et ki baban müzik setinin bozulduğunu fark etmedi”

Zamana karşı yarışmayı: “O oyuncaklarını topla yoksa bi tekme attığım gibi hepsini karşı sahilden toplarsın.”

Mantıklı Düşünmeyi; “Ben öyle diyorsam öyledir…!!!”

İleri görüşlü olmayı: “Çıkmadan önce temiz bir çamaşır giy. Yolda Allah korusun başına bir şey gelir kirli çamaşırla etrafa rezil olursun.”

Hayatın trajikomik yanlarını: “Sen daha orda gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürücem….

Hayatın çelişkilerle dolu olduğunu: “Kapa çeneni ve çorbanı iç ..!!”

Dayanıklı olmayı: "O ıspanak bitene kadar sofradan kalkmak YOK..!!!”

Hava raporu tahmini yapmayı: “Şu dağınıklığa bak… yabancı biri görse odanın ortasından kasırga geçmiş sanır…”

Abartmayı: “Sana 500 bin defa söyledim kirli ayakkabılarınla içeri girme diye…!!”

Davranış Psikolojisini: “Babana çekeceğine biraz bana çekseydin noolurdu ?…

Kıskanmayı: “Dünyada senin annen baban gibi mükemmel bir aileye sahip olmayan, kaç milyon çocuk var biliyor musun…?”

Sabırlı olmayı; “Baban eve gelsin, sen görürsün”

Hakkımızı alacağımızı; “Eve vardığımızda ben bilirim sana yapacağımı”

Diyalog kurmayı; “Sana bir şey sorduğumda cevap ver…!!”

-“Ne söyleyeyim anne?”

-“Sus!! Bana cevap verme!!!”

Tıp bilgilerini: “Gözlerini şaşı yaparken bir gün öyle kalıvereceksin”

Olgun olmayı; “Bu tabağın hepsini bitirmezsen asla büyüyemezsin.”

Genetik bilgileri; “Sen de o lanet olası babana çektin.”

Bilgeliği; “Benim yaşıma gel de anlarsın o zaman.”

VE

Adaleti; “Bir gün senin de çocukların olacak, inşallah onlar da sana senin şimdi bana yaptıklarını yaparlar…”

Eğitimin gücü yadsınamaz. Yine de iyi eğitilmiş olmak demek her şeyi bilmek demek değil, çare bulmayı becerebilecek düzeyde olmak demektir. Şimdilerde buna İnovasyon diyorlar.! İhracaatta Yüksek Katma Değer oranımız %3 civarı. Kızlı erkekli birlikte çalışıp üretmez isek, hep bir değil, birkaç yüz yıl geride kalacağız.

Yine de bu asrın en inovatif çalışmasını kadınlarımızda gördük.

Hatırlayalım ne demişlerdi; “Çocuk da yaparım, kariyer de!”.

Tremendous amounts of talent are being lost to our society just because that talent wears a skirt.”

Toplumumuzda, sırf etek giydiği için, muazzam miktarda yetenek kaybediyoruz.

Shirley Chisholm

www.servetbasol.com

211206