Nereden
Nereye.!
- Bir çölde orman yetiştirebilir misiniz?”
- Yetiştiremezsiniz.
- Peki bu suç, ağacın mı çölün mü?”
- Suç ağacın
değil. O fidanı alıp başka bir yere koyduğunuz zaman yemyeşil oluyor. Ama
ekosisteminiz buna uygun değilse, imkân vermiyorsa ne yaparsanız yapın olmuyor.
Hatta çölde giderken böyle biraz büyüyen bir ağaç da olursa, Bir müddet sonra
bakıyorsunuz o da kalmamış!
Bizim gençlerimizde bir sorun yok, sistemde sıkıntı var.
-Ne gibi?
-İşi ehline veremedik. Gençlerin merakını zedeledik, Hata yapmalarına izin vermedik. Oysa ancak böyle ileri gidilir. Bugün MIT'te, Harvard'da, pek çok böyle üniversitede en iyi talebeler inanın Türkler. Demek ki ağaçta bir problem yok, ektiğiniz yerde var. O ağaca yeteri kadar su vermiyoruz, güneş vermiyoruz. Onlar da yeteri kadar yeşeremiyorlar.
Profesör Mehmet Toner
Ben bilirim...
-Başkanım, basını anlamanın tek yolu, gazetelerin okurlarına önyargılarını savunarak onları şımarttıklarını hatırlamaktan geçer.
-Bana
basından bahsetme. Gazeteleri kimin okuduğunu tam olarak biliyorum.
Sabah, ülkeyi yönettiğini düşünen kişiler tarafından okunur.
Star, ülkeyi yönetmeleri gerektiğini düşünen insanlar tarafından okunur.
Hürriyet, gerçekten ülkeyi yöneten insanlar tarafından okunur.
Yeni Şafak, ülkeyi yönetenlerin eşleri tarafından okunuyor,
HaberTürk, ülkenin sahibi olan patronlar tarafından okunur.
Vatan, ülkenin başka bir ülke tarafından yönetilmesi gerektiğini düşünen
insanlar tarafından okunur.
Bunun doğru olduğuna inananlar da Yeni Asya okur.
-Peki Başkanım, Şok Gazetesini okuyanlar kimler?
-Şok okuyucuları, fotoğraftaki kadının büyük göğüsleri olduğu sürece, ülkeyi kimin yönettiğini hiç umursamazlar.!
“Emret Bakanım” Dizisinden…
Felsefe
İyi bir siyaset felsefesi olmadan iyi bir siyaset olmaz.
İyi bir iktisat felsefesi olmadan iyi bir ekonomi olmaz.
İyi bir bilim felsefesi olmadan iyi bir bilim ortaya çıkamaz.
İyi bir ilahiyat felsefesi olmadan iyi bir ilahiyat olmaz.
İyi bir hukuk felsefesi olmadan iyi bir hukuk olmaz.
Kısaca şunu söyleyebiliriz.
Felsefeyi reddetmek kendini cehalete, aptallığa, bağnazlığa mahkum etmek demektir.
Felsefe bilimini reddeden bireyler ve toplumlar gittikçe cahilleşir ve ahmaklaşır.
Medeniyetler tarihi kitabının yazarı Brunowski; “Tüm medeniyetleri araştırdım. Bir tek nedenden dolayı çöktüklerini buldum. Gençlerin düşünce özgürlüğünü sınırlayan tüm medeniyetler, eninde sonunda çökmektedirler. Bütün bunlardan çıkarılacak sonuç şudur;
Felsefeyi reddeden bir toplumda çok geçmeden ahmaklık, zekayı yönetmeye başlayacaktır.
Ahmaklığın zekayı yönetmesi de topluma siyasi krizler, ekonomik krizler, hukuksal krizler, eğitim krizleri, ahlaki krizler vb, krizler içinde yaşamaya mahkum olacaktır.
Sonuçta felsefeyi reddeden bir toplum, kendi kendini yok etmeye başlayacaktır”.
Aynen 1948’lerde kurulan “Milli Kütüphane”yi kaldırıp, yok ettikleri gibi. Bünyesinde 3 milyon kitap barındıran, en güvenilir, en zengin kaynak olarak kullanılan ve ulusumuzun belleği görevini yerine getiren kurum tarih oldu şimdi. Bursa’nın merkezinde “Kitap okuyan genç kız” heykelini de kaldırmışlar.
Vatandaşın okuması, bilinçlenmesidir. İyiyi kötüden, kötüyü iyiden ayırt etmeye başlamasıdır. Çünkü okuyan, aydınlanan insan hurafelere, batıl inançlara, gericiliğe, ilkelliğe, din sömürüsüne ve din tüccarlarına karşı koyar. Onlara değer vermez.
Enerji Bakanı Taner Yıldız “Eğitim seviyesi yükselince oy oranımız düşüyor. Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halk. Türkiye’nin okumuş kesimi profesörden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Üniversite ve sonrası çok vahim. Çünkü zihinleri bulanık. Eğitim seviyesi arttıkça hitap edilen alanın daha da daraldığını görüyoruz. Anketlerde bunu söylüyor.”
Prof. Dr. Bülent Arı “Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış – sezgi) güveniyorum bu ülkede. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halkın ferasetine güveniyorum ben…” demiş ve YÖK’e atanmıştır.
Eğitimin din temelli, bilimsel ve laik eğitim sisteminin çökmesi, siyasetin ve devlet işlerinin dinselleşmesi, laiklik ilkesinin büyük bir darbe yemesi, bilim, felsefe ve sanat alanlarında Türkiye’nin dünyadaki en geri ülkeler arasında yer alması, demokrasi konusunda Türkiye’nin dikta rejimiyle yönetilen ülkelerle aynı kategoriye girmesi, bu dinci-mezhepçi bakış açısının bir sonucudur.
Savaşa cehalet gerekir. Barışa ise bilgi ve
bilgelik.
“Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelir ve kanadını bir dervişin kırdığını şikâyet eder. Derviş, derhal huzura getirilir, Hz. Süleyman sorar;
“Bu kuş senden şikayetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş; “Yanına kadar gittim, teslim olacak sandım. Tam yakalayacakken kaçtı, kanadı o sırada kırıldı.”
Kuş; “Ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Derviş bir canlıya kötülük yapmaz diye düşünmüştüm, yanılmışım!”
Hz. Süleyman; “Kuş haklı! Dervişin kolunu kırın” deyince kuş, “Sakın yapmayın” diye feryat eder.
“Kolunu kırarsanız, iyileşince yine yapar, siz en iyisi bunun üstündeki derviş kıyafetini çıkartın ve giymesini yasaklayın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın…”
Cahilde eksik olan akıl değildir (o kurnazdır),
Eksik olan ahlaktır...
Ferit Edgü
211115