Dilli…
İnsanlar
dil sayesinde anlaşabiliyorlar. Biz insanların sahip olduğu büyüleyici
yeteneklerden biri.
Gerçekten
karmaşık düşünceleri birbirimize aktarabiliyoruz.
Tabii
dünyada yalnızca bir değil, yaklaşık 7.000 konuşulan dil var.
Tüm
diller her açıdan bir diğerinden farklıdır.
Dil,
düşünce şeklimize yön veriyor mu? Bu çok eski bir soru.
Ancak
son zamanlara kadar elde bu soruya net bir cevap verecek yeterli veri
olmamıştı.
Son
zamanlarda, dünya üzerindeki laboratuvarlarımızda araştırma yapmaya başladık ve
artık bu soru üzerinde çıkarım yapacak gerçek bilimsel verilerimiz var.
Sevdiğim
bazı örnekleri sizinle paylaşmak istiyorum. Birlikte çalışma şansı yakaladığım
Avustralyalı bir Aborjin topluluğu mesela. Kuuk Thaayorre insanları.
Bu
halkta dikkatimi çeken şey, kendi dillerinde “sağ” ve “sol” sözcüklerini
kullanmamaları, bunun yerine her şey için coğrafi yönleri kullanıyorlar: “Kuzey,
Güney, Doğu, Batı”.
Örneğin
şöyle bir ifade, “Bacağının güneybatısında bir karınca var.”
Size
bir resimde kaç tane penguen olduğunu sorsam “Bir, iki, üç, dört...” diye
saymaya başlıyorsunuz. Onları sayıyorsunuz. Her biri için bir rakamınız var ve
söylediğiniz son rakam penguenlerin sayısı. Bu, dilbilimsel bir yöntem.
Bazı
dillerde bu yapılmıyor, çünkü bazı dillerde tam sayı sözcükleri yok. ''Yedi,
sekiz'' gibi sözcüklerin olmadığı diller var. Bu dilleri konuşan insanlar sayı
saymıyor ve bir şeyin tam miktarını takip etmede zorluk yaşıyorlar.
Diller
ayrıca renk spektrumu konusunda da farklılık gösteriyor. Yani görsel dünya.
Bazı
dillerde renkler için çok fazla kelime var, bazılarında birkaç tane, ''koyu''
ve ''açık'' gibi.
Diller,
renkler arasında sınır koyarken de farklılaşıyor.
Örneğin
İngilizcede mavi için bir kelimemiz var ve bu kelime görülen rengin tüm tonlarını
kapsıyor, diğer yandan Rusçada tek bir sözcük yok.
Rusçada
mavi için farklı ifadeler söz konusu, ''goluboy''
dedikleri açık mavi ve ''siniy'' dedikleri koyu mavi.
Yani Ruslar hayatları boyunca bu iki rengi ayırmayı öğreniyorlar. Bu renkleri
algılarıyla ayırmaları için insanları test ettiğimizde, Rusların bu dilbilimsel
sınırları çok daha hızlı belirlediklerini görüyoruz. Açık ve koyu mavi
arasındaki farkı çok daha hızlı görüyorlar.
Dillerde
her tür yapısal özellik var.
Çoğu
dilde dilbilimsel cinsiyet var; her ismin bir cinsiyeti var, genellikle eril ve
dişil.
Bu
cinsiyetler dillerde farklılık gösteriyor.
Örneğin
güneş Almancada dişil ama İspanyolcada eril, ay ise bunun tam tersi.
Almanca
konuşanlar güneşi daha dişi hayal ederken ayı daha erkek hayal ediyorlar.
Almanca
ve İspanyolca konuşanlardan bir köprü tarif etmeleri istesek bu, Almancada
dişil bir sözcük ve İspanyolcada ise eril. Almanca konuşanlar muhtemelen “güzel”
ve “şık” diye tarif ederler ve benzeri basmakalıp dişi sözcüklerle. İspanyolca konuşanlar
ise “güçlü” ve “uzun” gibi erkeksi sözcükleri kullanırlar!
Olayları
tarif ederken de diller farklılık gösteriyor. Bu kaza gibi bir olayı ele
alalım.
İngilizcede
“Vazoyu kırdı diyebilirsiniz”. İspanyolca gibi bir dilde ise muhtemelen “Vazo kırıldı”
demeniz gerekir veya “Vazo kendiliğinden kırıldı”. Eğer bu bir kazaysa birisi
yaptı diye söylemezsiniz. Farklı diller konuşan insanlar farklı şeylere dikkat
verirler, bu da kullandıkları dilin gereksinimlerine göre değişir. Aynı kazayı
İngilizce ve İspanyolca konuşanlara gösteriyoruz, İngilizce konuşanlar kimin
yaptığını hatırlıyor, çünkü İngilizcede ''O yaptı, Vazoyu o kırdı.'' diyoruz. İspanyolca
konuşlar ise eylemin kaza olduğu durumlarda yapanı hatırlamıyor, yine de bunun
bir kaza olduğunu daha iyi hatırlıyorlar. Eylemin arkasındaki niyeti daha iyi
hatırlıyorlar.
Dil,
olayların muhakemesini yapma yetimize yön veriyor.
Dilin
çok derin etkileri de olabilir, sayı örneğinde bunu gördük. Dilinizde sayma
sözcüklerinin olması, rakamların olması, adeta matematiğe açılan kapı. Eğer
sayı saymazsanız, matematik de olmaz, böyle bir salonu organize edip bu yayını
gerçekleştirmeyi gerektiren hiçbir şeyi yapamazsınız.
Sayıların
varlığı, bilişsel dünyaya açılan bir sıçrama tahtası sunuyor.
Dil,
çok erken gelişen etkilere de neden oluyor, renk örneğinde gördüğümüz gibi.
Dilbilimsel
çeşitliliğin güzel yanı şu, insan aklının ne kadar maharetli ve esnek olduğunu
gösteriyor. İnsan aklı bir değil, 7.000 bilişsel dünya yarattı, dünyada 7.000
konuşulan dil var.
Değişik
diller konuşan insanların nasıl farklı düşündüklerini anlattım, ama tabii bu
konu başka yerdeki insanların nasıl düşündüğü hakkında değil, sizin nasıl
düşündüğünüz hakkında.
Konuştuğunuz
dilin sizin düşüncelerinizi nasıl şekillendirdiği hakkında.
Bu
da kendinize şu soruyu sorma fırsatını veriyor:
''Niçin
böyle düşünüyorum?'', ''Nasıl daha farklı düşünebilirim?''
Ayrıca,
''Nasıl
düşünceler yaratmak istiyorum?''
How language shapes the way we think | Lera Boroditsky
“Mezopotamya’daki en eski diller sırasıyla Akat’ça, Kenan dilleri, Aramice ve Arapçadır. Aramice, Tevrat'tan ve Akad belgelerinden bilinen ve eskiliği M.Ö. 14. yüzyıla kadar uzanan bir dildir.”
Tüm Yönleriyle Süryaniler. Horiepiskopos Gabriel AKYÜZ / Kırklar Kilisesi, Mardin.
Latince, Hint-Avrupa dil ailesinin İtalik koluna ait bir dildir. Latin alfabesinin kökeni Etrüsk alfabesi ile Yunan alfabesine dayanır. Roma’nın da yer aldığı Orta İtalya'daki Latium bölgesinin dilidir. Roma Cumhuriyeti’nin yükselişe geçmesiyle İtalya’da, sonra da batı Roma İmparatorluğu'nda hâkim dil haline geldi. Bu dilden batı Avrupa ve güney Amerika dilleri gelişti.
Orta Asya dillerinden olan Türk yazı dilinin tarihi VII ve VIII. yüzyıllarda Orhun vadisinde dikilmiş olan yazıtlarla başlar. Gerek Orhun Yazıtlarında kullanılmış olan gelişmiş ve işlek dil gerekse komşu ülke kaynaklarında yer alan bilgiler, Türk yazı dilinin başlangıcının çok daha eskiye gittiğini gösterir.
Bizim dilimiz ile Mezopotamya, ya da Latin dilleri arasındaki en belirgin fark, Türk dilinde cinsiyet, canlı-cansız ayrımının bulunmayışıdır. Biz ya da ben değilse “o” dur. Karşımda isen “sen” sin. Hepsi bu. Tekil ve çoğul da aynı şekilde işler. Sen, “siz” olur; o ise “onlar”. Bu da sosyal yaşantımızın bir yansımasıdır. Hanlar Hanı bile eşi için “O da benim Han’ım” demesi, günümüze kadar gelen “Benim hanım..” yani eşim, karım, hayat arkadaşım vs… diyegeldiğimiz en güzel göstergedir.
Dil sorununu aşamamızın tek nedeni ise okumuyor olmak. Okumadıkça sözcük dağarcığımız genişlemez ve doktora sıkıntımızı anlatmakta zorlanırız, Minberi tarif dahi edemeyiz. Türk çocuğu ise zaten liseyi bitirdiğinde, ana dilinde 9000 sözcük, bir Finli çocuk 40.000, bir Fransız 82.000, bir Alman 88.000, bir İngiliz ise 98.000 sözcük duyarak, okuyarak, öğrenerek mezun oluyor.
“Uluslararası Yayıncılar Birliği 2016 verilerine göre, Türkiye'de kişi başına 8.4 kitap düştü. TÜİK verilerine göre, kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada. En fazla kitap okuyan ülkelerin başında, % 21 ile Fransa ve İngiltere var. Ardından, % 14 ile Japonya geliyor. ABD'de bu oran % 12, İspanya'da ise, % 9. Türkiye'de ise bu oran binde bir -% 0,001.” (Kaynak Yeniçağ)
Yunanlılar için, bir enstrüman çalma yeteneği, medeni, eğitimli bir adamın işaretiydi. Romalılar için ise yabancı dil bilmek üstünlük ifade etmekteydi. Osmanlıda her bir veliaht, en az iki dil öğrenerek sultanlığa hazırlanırdı. Bunun nedeni ise çok basitti. İkinci bir dil hem kavrama hem de düşünme becerisini arttırıyor ve öğrenilen dilin yapısı ile sahip olduğumuz dilin yapısı, örnekleme dahil birçok değişken ve çeşitlilik yaratıyor yaşantımızda. Başka bir dil biliyorsanız, o dili kullanırken ya da okurken, o dilin kalıpları ve düşünce tarzı içerisinde de düşünürsünüz. Bu, istemsizce de olsa önüne geçilemeyen bir tarzdır ve etrafınızdakilere karşı birçok konuda size avantaj sağlar. Avantaj sağladığı konular ise o dilin kapsadığı konum ile orantılıdır. Örneğin karada giden araçların nerede ise tümü tarafımızdan Fransızca olarak isimlendirilmiş. Velespit, Automobil, Autobus, Tramway, Trolleybus, Tren, Chemins de Fer gibi.
İspanyolca ve İtalyancadan geçenler ise denizcilik ile ilgili olanlar. Aborda, Bandra, Dingi, Flama, vs..
Neyse ki Yoğurt, tüm dünyada yoğurt ama bizim yoğurt bakterimiz bile sınırlarımızın ötesine geçemiyor. Lactobacillus Bulgaricus ve Streptococcus thermophilus dahil, süt işleme tesislerinde kullanılan yoğurt mayalarının tamamı Avrupa’da fabrikalarda üretiliyor. Bizde henüz yerli üretim maya yeni yeni var ama ne ürünü ne de mayayı Avrupa’ya ihraç edemiyorsun. Avrupa’da ise herkes, gidip Nestle ya da Danone’nin Grego marka Bulgar Virüsü ile üretilmiş ayranımsı Yunan tipi yoğurdunu alıyor.
Arapça kültür dayatması karşısında hem dilimizden hem okumaktan uzaklaşırken hem de etrafımızda 6 değişik alfabe ve 7 değişik dil içerisinden hiçbirini ülkemiz çıkarına yönelik öğretmeyi planlamıyoruz.
Konfüçyüs'e sordular:
"Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?"
Büyük filozof, şöyle cevap verdi:
"Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki:
. Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz.
. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz.
. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur.
. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar.
. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez.
İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir!"
Yine de “İnsanın öğrenmesi gereken ilk dil, tatlı dildir.” - Barış Manço
210125