TALPA BASIN BİLDİRİSİ
Türkiye Havayolları Pilotları Derneği (TALPA) olarak, 5 Şubat 2020 tarihinde Sabiha Gökçen Havalimanı’nda meydana gelen üzücü kaza hakkında yapılmakta olan adlî soruşturma kapsamında, kaptan pilotun tutuklanmasına karar verildiğini derin bir üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz.
Türkiye Havayolları Pilotları Derneği (TALPA) olarak, bu üzücü kazanın nedenlerinin henüz tüm açıklığıyla ortaya çıkmadığı ve ön raporun dahi yazım aşamasında olduğu bir zamanda, tüm dikkatlerin pilota yönelmesine sebep olabilecek eylem ve söylemlerden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.
Belirtmek isteriz ki; uçak kazalarından sonra yapılan teknik soruşturmaların en önemli amacı, kazadan dersler çıkartarak, uçuş emniyetini daha da mükemmelleştirecek yeni önlemler/kurallar oluşmasını sağlamak ve aynı nedenden kaynaklanabilecek kazaların önlenmesi ve uçuş emniyetinin sağlanmasıdır. Bu husus ülkemizin de onaylayarak kabul ettiği ICAO Annex 13’de vurgulanmaktadır.
Bunun yanı sıra, soruşturma sonucunda kazanın sebeplerinin aydınlatılması ve sorumlular var ise bunların tespiti ile haklarında yasal işlem yapılması gerekliliği tartışmasızdır.
Ancak; soruşturmanın erken evrelerinde pilotun, kazanın en önemli etkeni olabileceğine dair izlenim yaratan tutum, uçak kazalarının genellikle onlarca farklı eşzamanlı sebebe dayalı olabileceğini gözden kaçıracağı gibi, tutuklanma ve/veya cezalandırılma tedirginliği altındaki kişilerin beyanlarının samimiyetini de etkileyerek, kaza ile ilgili gerçek veri ve bilgilerin bir kısmının dile getirilmesini engelleyebilecektir, ki bu da Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) ve Avrupa Birliği’nin 376/2014 Sayılı Tüzük’ünde yer alan emniyet prensipleri ile uyumlu değildir.
Tüm bunlara ek olarak; bu aşamada pilotun tek ve yegâne sorumlu kişi olarak algılanması, halen liyakâtle görevlerini sürdürmekte olan binlerce pilotun karar alma süreçlerinde yaptırım korkusu yaşamasına neden olacak ve gerektiğinde anlık şekilde bağımsız karar alma/inisiyatif kullanma yeteneklerini zedeleyerek kokpitte tedirginlik yaratabilecektir.
Unutmamak gerekir ki, sivil hava araçlarında pilotun mevcudiyeti daha uzun bir süre boyunca kaçınılmazdır. Yüzlerce kişinin canı ve malının sorumluluğuyla birlikte, hızla gelişmekte olan Türk Sivil Havacılığı’nın bayrağını tüm dünyaya taşıyan pilotların omuzlarındaki ağır yükün, ceza ya da sair yaptırım korkuları ile ağırlaştırılmaması uçuş güvenliği bakımından kritik önemdedir.
Bu nedenle, üzücü kazanın sebepleri henüz net olarak belirlenmemişken, pilotlara yönelik olumsuz izlenim oluşturabilecek ve pilotların görevlerini ifa esnasındaki karar alma özgürlüklerini kısıtlayabilecek söylem, eylem ve işlemlerden olabildiğince kaçınılmasının uygun olacağı yönündeki kanaatimizi kamuoyunun değerli bilgisine sunarız.
Saygılarımızla,
TALPA Yönetim Kurulu (Tarih düşülmemiş)
14 Ocak 2019 tarihli “Mahkumiyet vs Güvenlik Kültürü” yazımda Skyguide, Zürih Yüksek Mahkemesi'nin bir hava trafik kontrolörüne karşı verilen mahkumiyet kararını irdelemiştik.
11 Şubat 2020 tarihinde Flight Safety Foundation, bu konu ile ilgili açıklama yapmıştı zaten.
17 Şubat 2020 tarihli “Havacılık ve Suç” yazımda ICAO, IATA, EUROCONTROL ve Avrupa Birliği 2011 senesinden bu yana mevcut gelişmeleri ve nedenlerini yazdığını bağlantılar vererek belirtmiştim.
25 Şubat 2020 tarihinde TALPA’nın basın bildirisi yayınlandı ve bu gecikmenin nedeni de bu bildiride açıkça belli oluyor.
Bana şu meşhur piyesi hatırlattı. Eskiden çok oynardık, hem piyes, hem de Okuma Tiyatrosu olarak.
İTFAİYECİ PROKORÇUK YA DA
BİR ÖYKÜNÜN ÖYKÜSÜ
Vladimir
Polyakof
Olay,
bir derginin idarehanesinde geçer.
Edebiyatla
yeni yeni ilgilenmeye başlamış bir kadın yazar,
utanarak
yazı işleri müdürünün adasına girer.
KADIN: Şey... Özür dilerim... Siz
yazı işleri müdürüsünüz, değil mi?
ADAM: Evet.
KADIN: Benim adim Krapivina.
Derginiz için küçücük bir öykü yazdım.
ADAM: Peki bırakın, biz inceleriz.
KADIN: Acaba düşüncenizi şimdi
öğrenebilir miyim diyecektim. İzin verirseniz bir kere okuyayım size. üç - dört
dakika ya sürer ya sürmez. Okuyayım mı?
ADAM: Peki, okuyun bakalım.
KADIN: Başlığı: "Soylu Bir Davranış".
(Okumaya başlar.)
Gecenin körüydü; saat üçtü.
Şehirde herkes uyuyordu. Bir tek elektrik ışığı bile yanmıyordu. Ortalık
karanlıktı, sessizdi. Ansızın büyük, gri bir yapının dördüncü katındaki
pencereden alevler fışkırmaya başladı. Biri, "İmdat!" diye bağırdı.
"Yangın var!" Bu, yatarken elektrik sobasının fişini prizden çekmeyi
unutan, bu yüzden de yangının çıkmasına sebep olan dikkatsiz bir kiracının
sesiydi. Alevlerle kiracı odada dört dönüyorlardı. İtfaiye arabasının düdüğü
duyuldu. İtfaiyeciler arabadan inip eve daldılar. Kiracının içinde dört döndüğü
oda sanki bir alev deniziydi. Orta yaşlı bir Ukraynalı olan, kocaman, kara
bıyıklı itfaiyeci Prokorçuk, kapının eşiğinde durdu. Durup düşündü. Sonra
ansızın odaya dalıp kiracıyı dışarı çıkardı, hortumunu alevlere tuttu. Prokorçuk'un
sayesinde yangın söndürüldü. İtfaiye Şefi Gorbuşin, Prokorçuk'un yanına geldi.
"Aferin sana Prokorçuk." dedi, yönetmeliğe uygun davrandın!"
Sonra, İtfaiye Şefi, gülümseyerek sözlerine şunu ekledi: "Farkında
değilsin ama bıyığının sağ tarafı tutuşmuş." Prokorçuk, gülümseyerek
bıyığını söndürdü. Şafak söküyordu.
ADAM: Fena değil. Başlığı da uygun: "Soylu Bir
Davranış". Ama bazı bölümleri yeniden gözden geçirmeli. Anlıyorsunuz
tabii, iyi bir öyküde birazcık kulağı tırmalayan yerler olunca, insan bayağı üzülüyor.
Nasıl başlıyordu öykün?
KADIN: Gecenin körüydü; saat üçtü. Şehirde herkes
uyuyordu.
ADAM: Hiç de iyi değil. Bu demektir ki, polisler de
uyuyor, bekçiler de... Olmaz böyle şey. Dikkatsizlik. Bu bölümü değiştirin.
Şöyle yapın: Gecenin körüydü; saat üçtü. Şehirde kimse uyumuyordu.
KADIN: Ama imkânsız bir şey bu.
Gece vakti herkes uyur.
ADAM: Doğru, bir bakıma doğru. O
zaman şöyle yapalım: Şehirde herkes görevinin başında uyuyordu.
KADIN: Görevinin başında mi?
ADAM: Yok yok, bu da saçmanın
saçması. En iyisi şöyle deyin: Bazı insanlar uyuyordu, bazıları da dikkatle
etrafı kolluyordu. Sonra neydi?
KADIN: Bir tek elektrik ışığı bile
yanmıyordu.
ADAM: Oda ne demek? Bizim ülkede
yapılan ampuller bozuk mu yani?
KADIN: Ama
gece olmuş. Işıkları söndürmüşler.
ADAM: Olsun,
ucu ampullere dokunuyor. Çıkarın bu cümleyi. Zaten yanmıyorsa ne diye
yazıyorsunuz sanki?
KADIN: (Okuyarak.)
Ansızın
büyük, gri bir yapının dördüncü katındaki pencereden alevler fışkırmaya
başladı. Biri, "İmdat!" diye bağırdı "Yangın var!"
ADAM: Yani panik içinde.
KADIN: Evet.
ADAM: Size kalırsa, dergilerde hep
"panik"in reklâmını yapalım....
KADIN: Onu demek istemedim. Ama
öykü bu... Bir yangını anlatıyorum.
ADAM: Kalkıp akıllı uslu, soğukkanlı bir vatandaşı
anlatacağınıza, hemen paniğe kapılan birini anlatıyorsunuz... Ben sizin
yerinize olsam, "imdat!" diye bağırtacağıma yatıştırıcı sözler
söyletirdim ona.
KADIN: Söz gelişi?
ADAM: Söz gelişi, söyle derdim: Biri, "Hiç önemi
yok. Söndürürüz!" diye bağırdı. "Merak edilecek bir şey yok! Yangın
mangın yok!"
KADIN: Ama nasıl olur? Hem yangın
var, hem de "yangın mangın yok!" diye bağırıyor.
ADAM: Canım, "Yangın mangın
yok!" diye bağırırken, "Merak etmeyin, şimdi söndürürüz!" demek
istiyor aslında.
KADIN: Olmaz.
ADAM: Olur olur. Bakın o zaman
yazınızın değeri nasıl da yükseliyor.
KADIN: (Okur.) Bu, yatarken elektrik
sobasının fişini prizden çekmeyi unutan, bu yüzden de yangının çıkmasına sebep
olan dikkatsiz bir kiracının sesiydi.
ADAM: Nasıl bir kiracının, nasıl?
KADIN: Dikkatsiz.
ADAM: Yani size kalırsa,
dergilerimizde hep "dikkatsizlik"in reklâmını yapalım. Öyle
düşünmüyorum ben. Fişi prizden çıkarmayı unutmuş; niye yazdınız bunu?
Okuyuculara kötü örnek olsun diye mi?
KADIN: Örnek olsun diye yazmadım ki..Elektrik sobası
olmasaydı, yangın çıkmazdı.
ADAM: Daha mı kötü olurdu sanki?
KADIN: Daha iyi olurdu tabii
ADAM: Siz de öyle yapın efendim.
Elektrik sobasını atın; yangından da söz etmeyin. Okuyun bakalım, arkası
nasıldı? İtfaiyeciyi anlatan bölümü okuyun.
KADIN: Orta yaşlı bir Ukraynalı
olan...
ADAM: Ha şöyle.
KADIN: ...kocaman, kara bıyıklı itfaiyeci Prokorçuk,
kapının eşiğinde durdu. Durup düşündü.
ADAM: Olmadı. Bir itfaiyeci
düşünmemeli. Hiç düşünmeden yangını söndürmeli.
KADIN: Ama öykünün en can alıcı
yeri bu.
ADAM: Öykünün olabilir, ama bir
itfaiyecinin en can alıcı yeri bu değildir! Sonra zaten yangın yoksa,
itfaiyeciyi eve sürüklemek anlamsız oluyor.
KADIN: Peki ama, o zaman İtfaiye
Şefi'yle konuşmasını ne yapacağız?
ADAM: Şefin odasında konuşsunlar
efendim. Ne konuşuyorlar?
KADIN: (Okur.)
İtfaiye
Şefi Gorbuşin, Prokorçuk'un yanına geldi. "Aferin sana, Prokorçuk."
dedi; "yönetmeliğe uygun davrandın!" sonra, İtfaiye Şefi,
gülümseyerek sözlerine şunu ekledi: "Farkında değilsin ama bıyığının sağ
tarafı tutuşmuş." Prokorçuk, gülümseyerek bıyığını söndürdü. Şafak
söküyordu.
ADAM: Bunu niye koydunuz?
KADIN: Neyi?
ADAM: Yanan bıyığı.
KADIN: Mizah olsun diye. Adam
kendini öyle vermiş ki işine, bıyığı yanıyor, farkında bile değil.
ADAM: Bana kalırsa burasını da
çıkarın. Madem yangın yok, ev yanmıyor, bıyık da yanmaz.
KADIN: Herkesi güldürür diye düşünmüştüm.
ADAM: Güldürür yine. İnsanlar ne
zaman güler? İşler yolunda gidince. Yangın olmayınca işler yolunda değil midir
yani? Yolundadır. Herkes de güler. Okuyun bakalım nasıl oldu.
KADIN: (Okur.) "Soylu Bir
Davranış." Gecenin körüydü; saat üçtü. Bazı insanlar uyuyordu, bazıları da
dikkatle etrafı kolluyordu. Büyük, gri bir yapının dördüncü katındaki
pencereden biri bağırdı: "Yangın mangın yok!" İtfaiye Şefi Gorbuşin,
orta yaşlı bir Ukraynalı olan, kocaman, kara bıyıklı Prokorçuk'a, "Aferin
sana Prokorçuk." dedi; "yönetmeliğe uygun davranıyorsun!"
Prokorçuk, gülümseyerek bıyığını söndürdü. Şafak söküyordu.
ADAM: İşte öykü diye buna derler.
Şimdi yayımlanabilir.
PERDE
200302