Üç Tekme Kuralı'
Bir İngiliz avukat Truro yakınlarında ördek avına çıkar. Bir ördeği vurup düşürür, ancak ördek çitin diğer tarafındaki çiftçinin tarlasına düşer.
Avukat tellerin üzerine tırmanırken, yaşlı bir çiftçi traktörünü ona doğru sürer ve ona
-N’apıyorsun sen? diye sorar.
-Bir ördek vurdum ve bu alana düştü ve şimdi onu alacağım."
Yaşlı çiftçi Peter,
-"Bu benim mülküm ve sen buraya giremezsin" diye yanıtlar.
Öfkeli avukat,
-“İngiltere'deki en iyi dava avukatlarından biriyim ve bu ördeği almama izin vermezseniz, sizi dava edeceğim ve sahip olduğunuz her şeyi alacağım” diye tehdit eder.
Yaşlı çiftçi gülümser ve
-“Görünüşe göre, Cornwall’daki anlaşmazlıkları nasıl çözdüğümüzü bilmiyorsunuz.
Bunun gibi küçük anlaşmazlıkları ‘Üç Tekme’ Kuralı ile çözüyoruz. ”
-"Üç Tekme Kuralı" nedir?
-“Anlaşmazlık benim çiftliğimde gerçekleştiği için önce ben başlıyorum.
Seni üç kere tekmeliyorum ve sonra sen beni üç kere tekmeliyorsun ve birimiz vazgeçene kadar bu tekmelemeler devam ediyor."
Avukat, teklifi çabucak düşünür ve eski toprağı kolayca alt edebileceğine karar verip yerel geleneklere uymayı kabul eder.
Yaşlı çiftçi yavaşça traktörden aşağı inip avukata yaklaşır.
İlk vuruşunda ağır çelik burunlu iş ayakkabısı avukat kasıklarına kadar girer ve onun dizlerinin üstüne çökmesine neden olur!
Biraz aradan sonra ikinci vuruşunda hedef midesidir ve avukatın son yemeğini ağzından çıkartır.
Avukat, çiftçinin üçüncü tekmesini arka ucuna yedikten sonra kendisini taze bir inek turtasına dört ayak pozisyonunda bulaşmış bir şekilde bulur.
İlk üç tekmeyi gençliği ile fazla zorlanmadan atlattığına sevinen avukat, gücünü yavaşça toplayarak ayağa kalkmayı başarır.
Yüzünü ceketinin kolu ile silerek, "Tamam, yaşlı osuruk. Şimdi benim sıram." der.
(Bu kısmı seviyorum)
Yaşlı çiftçi gülümser ve
-"Hayır, pes ediyorum. Ördeği alabilirsin" der.!
Eğitildiğinde, duyduklarının sadece yarısına inanırsın.
Zeki olduğunda ise, bunun hangi yarısı olduğunu bilirsin.
Eğitim Şart, Eğitim Kalkınmanın Temeli, Eğitim Gelecektir gibi bu ve buna benzer klişe sözler içi boş olunca dilek ve temenni gibi havada kalıverir.
Fransa’da 83 devlet üniversitesi ve 200 kadar Grande école bulunuyor.
Almanya'da toplam 105 üniversite, 203 uygulamalı yüksek okul, 51 teolojik ve 6 pedagojik yüksek okul bulunmakta. Almanya’nın kendi eğitim sisteminde Master programları yoktur. Almanya’da üniversitelerin geneli Master düzeyinde eğitim verir ve bu üniversitelerden mezun olan öğrenciler Master yapmış sayılarak direkt Doktora programına kabul edilirler.
İngiltere’de ise 128 üniversite mevcut.
Türkiye’mizde ise 203 Üniversitemiz ile eğitim vermekteyiz. Yüksek Okul, Uygulamalı Yüksek Okul, Teolojik ve Pedagojik Yüksek Okul sayılarını vermenin gereği bile yok.
Patatesçi yanı sıra Dönercimizden tutun hazır Yiyecek dükkanı işleten, dört dil konuşan mezunlarımız da var, Sorbonne Masterlı Paris Havaalanı Transfer 7/24, Türk şoförler, Lüks Mersedes’li mavishuttle şirketinin sahipleri gibi mezunlarımız da var.
Qualité, quantité oranı, yani beklenenin karşılanması ile beklentinin gerçekleşme oranı ölçülebilen bir veri. Tüm sanayi ülkeleri bunu yapmakta.
Bir sanayi ve/veya teknoloji ülkesi olmak istiyorsanız, planladığınız sanayi için ilkokuldan üniversiteye kadar hedefe yönelik bir eğitim sistemi kuracak, bu eğitimi sanatla destekleyecek gençler yetiştirecek, tüm bunları yaparken ciddi olduğunuzu gösterecek olan “Devlet Politikaları” oluşturacaksınız.
Dikiş Makinesi mucitleri arasında en önemli isim Elias Howe’dir. Onun sayesinde çift iplik kullanılmaya başlanmıştır. 1845 yılında mekikli makine modeli geliştirip patentini aldığı makine dakikada 300 ilmik yapar. Bu makine sayesinde arkadaşına ve kendine çift takım elbise diktirmiştir. Amerika’da ise Isaac Merit Singer ve başka üreticiler mucidin geliştirdiği makineyi telif vermeden satarak, piyasayı elinde tutmayı başarmışlardır.
Elias Howe, makinesini izinsiz üretip satan, Isaac Merit Singer’e dava açar. 1856 senesinde Massachusetts Ticari Mahkemesi davayı sonuca ulaştırır, çıkan sonuç: izinsiz üretilen her makine için Howe patent hakkı verilmesi yönündedir. Howe bu sayede ömrünü zengin olarak tamamlar.
SSCB dağıldığında Kırgızistan’daki dikiş makinesi fabrikası, Kırgızların elinde kalır. SSCB dikiş makinesi fabrikasını Bişkek’e kurmuştur ama dikiş iğnesi başka bir yerde üretilmektedir.
Sanayi olarak bir dikiş makinesinin her bir parçasını üretebilmek için, çok çeşitli konularda insan yetiştirmiş olmalısınız. Patent ve uluslar arası patent konularında yetişmiş hukukçulara, ortası delikli dikiş iğnesi yapabilecek Endüstri Tasarım Bölümü mühendislerine ve o çizimlerden o iğneyi yapacak olan teknikere kadar çok geniş bir yelpaze olacaktır bu.
Elbette ülkeler geçmişi olan bir sanayii ile gelişir. Geçmişi olmayan sanayi, kopyadan öteye gidemez. Bazen o da yetmez.
Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonra en meşhur ikinci fermanı, kuşatma öncesi kaçan sanatkar ve zanaatkarların geri dönmeleri halinde kendilerinin mükafatlandırılacağı ve karşılıksız ev ve iş yeri verileceği konusudur.
Topa tutulmuş, yanmış ve yıkılmış bir şehirde duvar ustasından lağımcıya, fırıncıdan sucuya ve hatta marangoz ve taş ustasına yoğun bir talep olacağı açıktır. Bu teknik detayı bilen ve uygulayan bir padişahın, Ali, Müslihiddin, Saruca ve Urban (Macar) ustaya top döktürmesinin yanı sıra mühendislik mektebini de açtırmamış olması, Osmanlı’nın bırakın topu, piştov tarzı ufak silahları bile dışarıdan almasına neden olmuştur.
Yakın tarihimiz, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 15 senede yoktan var ettiklerini, ardı arkası kesilmeden vardan yok etmeye çalışanlarla dolu olduğunu görürüz.
Uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. Ve biz de yakarırız: “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”
191021