Ching Shih
Ching Shih ya da diger bir deyişle Cheng I Sao, Orta Çin’in bir korsanıydı.
Çin Denizi’ne korku saldı. 19. yüzyılın başlarında İngiliz ve Portekiz
imparatorluklarının yanı sıra Qing Hanedanlığı ile de büyük bir çatışma
içindeydi.
Tahmini 30.000 korsan tarafından yönetilen 300'den fazla gemiye komuta etmekteydi.
Bazıları bu sayının 80.000 kadar yükseldiğinden bahsediyor.
Bir fahişe iken Cheng I adında meşhur bir korsanla
tanıştıktan sonra hayatı sonsuza dek değişecekti. Onunla evliliğini sözleşmeyle
kayda geçirdi ve mirasının % 50 kontrolü ile kendi payını da böylece garantiye aldı.
Kocasını bir tsunamide kaybettikten sonra onun tüm
oluşumlarının liderliğini ele geçirdi. Bu, çok sayıda filo, ölen kocasının
kaptanlarının sadakatleri ve ayrıca üvey oğlu ve tutkularını da sahiplenmek
için, samimi bir tavırla olaylara yaklaşarak gerçekleşmişti.
Ching Shih, filolar arasındaki liderliğini güvence
altına aldığında, sektörde duyulmamış bir dizi kurallar oluşturmaya başladı. Bu
kurallara kesinlikle uyulacaktı;
1. Ching
Shih'den gelmeyen emirleri veren veya bir amirin emirlerine uymayanlar olay
yerinde idam edilecekti.
2. Hiç kimse
kamu fonundan ya da korsanları besleyen köylülerden çalmayacaktı.
3. Ganimet
olarak alınan tüm malların grup muayenesi için sunulması gerekiyordu. Ganimet
bir katip tarafından tescil edilip ardından filo lideri tarafından dağıtılacaktı.
Ganimeti ele geçiren yüzde yirmisini alacak ve gerisi filo fonuna aktarılacaktı.
4. Asıl para, ele
geçiriciye küçük bir miktar geri veren filo liderine devredilecek, böylece geri
kalanlar ganimetsiz gemiler için malzeme satın almada kullanılacaktı.
5. Cezalar,
kırbaçlama, demirle dağlama veya parçalayarak öldürme idi. Yiyecekleri resmi
izin almadan tüketenlerin kulakları kesilecek ve filolarda teşhir
edileceklerdi.
6. İlginç bir
şekilde, Ching Shih'in kadın tutsaklar için de özel kuralları vardı. Tipik
olarak, kadınlar serbest bırakılırdı ancak Ching Shih, eğer bir korsan eş
olarak bir kadın esiri kabul ederse, ona sadık kalmalıydı.
7. Çekici
olmayan kadınlar serbest bırakılırdı ve kalanlar fidyeye çevrilirdi. Kadın
tutsaklara tecavüz eden korsanlar öldürülürdü.
O belki de, yedi denizi terörize eden en yardımsever
korsandı.
Yine de kuralları filosunun, ihtimaller aleyhine de
olsa, çaresiz durumlarda bile bu kurallardaki ısrarcı tutumu sayesinde başarılı
olmasını sağladı.
Muhtemelen Çin İmparatoru ile iki kere savaşıp
kazanmasının temel nedeni de buydu. Bir dizi savaş ile yıllar boyu filosunu yok
etmeye çalıştılar ama hep o kazandı.
Ching Shih, hükümet gemilerini yağmalamayı ve ele
geçirmeyi başardı. Görünüşe göre, hükümet artık savaş için balıkçı teknelerine
güvenecekti.
Hükümet, filonun yağmalanmasını sineye çekerek onun
emekli olmasını sağlayabilecek bir anlaşma önerdi. Ching Shih bunu kabul etti.
Daha sonra bir genelev ve kumarhane açıp 69 yaşında
ölene kadar patroniçe olmaya devam edecekti.
https://www.ancient-origins.net/history-famous-people/ching-shih-prostitute-pirate-lord-002582
Prensip ve kural, samimiyet olmadan yürütülmesi çok zor idari
araçlardır. Her tür ayrımcılık dışlanarak, cinsiyet gözetmeksizin
uygulanabilecek ne var ise, samimi davranış sergilemeden başarıya yürünmez.
Ahlaken en düşük davranış diye nitelenen en eski iki mesleği de yapmış
olup böyle bir başarıyı yakalamış başka birisi olabileceğini aklıma dahi
getiremiyorum.
Bu kadını başarıya götüren erdemlerin başında eşitlik yer almaktaydı.
Sonra doğruluk, sonra da paylaşım. Ezilene dokunmaması ve devletin yaptığı
hatalara düşmemesi, onun tartışılmaz kazancıydı.
Erdem, TDK sitesinde “Ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük,
yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı” diye tanımlanıyor. Öte yandan bu
tanımlara uymayan iki mesleği de başarılı bir şekilde yapan birisi için ancak
“iyi insan” diyebilirsiniz. İyi insanlar hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar,
fark gözetmeden yaparlar ve kendi karakterlerini o mesleklerde sergilerler.
Buradan çıkarılacak ders, önce insan olmak, sonra iyi insan olmak,
sonra da erdem sahibi olmak ki işte o zaman kişiliğiniz mesleklere yön verebilir.
Hep söylerim ilke edindiğim bu sözü;
Meslekler arasında fark yoktur,
meslektaşlar arasında fark vardır.
Hangi mesleği yaparsanız yapın,
o mesleğin en iyisi olun.
Havacılıkta mevcut tüm kurallar ülkemizde hep yumuşatılarak
uygulanıyor. Eskiden üzülürdüm ama şimdi hak veriyorum. Eğitim seviyesindeki
düşüş, bunu zorunlu hale getiriyor. Hele ilk JAR uygulamasında Bureau Veritas
ile SHGM arasındaki Türkçe tartışması, bu gün bu seviyelerde olmamızın bir
başka nedeni.
Sonraları “Mütercim Tercüman alınacaktır” ilanları ile kadrolarını
dolduran SHGM sayesinde bir ICAO tanımının 10 ayrı çevirisi 10 ayrı belgede
yerini aldı ve kimse bu garip olayı umursamadı bile.
Türk çocuğu, liseyi bitirdiğinde, ana dilinde 9.000 sözcük duyarak,
okuyarak, öğrenerek mezun olurken bir Finli çocuk 40.000, bir Fransız 82.000,
bir Alman 88.000, bir İngiliz 98.000, sözcük duyarak, okuyarak, öğrenerek mezun
oluyor.
Bu 9000 sözcüğün 2000’i ile ancak yaşamınızı sürdürebilirsiniz. Geri
kalan 7000’i ile de sınırlı ve dar bir toplumda yaşarsınız. Bilim ve sanat
üretemezsiniz, anlayamazsınız ve öğretemez, öğrenemezsiniz.
Böyle bir durumda ne meslek, ne meslek etiği ne de ahlaki değerlerden
bahsedemezsiniz. Çünkü ortada bir “ne iş olsa yaparım abi..” geleneği var.!
Tamam, Dunning-Kruger Sendromu böyle durumlarda tavan yapıyor ama olsun, biz
yine de Oyunu Sürdürmek zorundayız. İnsanımız özel ve güzeldir aklı çelinmedikçe.!
Yeter ki önünde Erdem, Prensip ve Kural sahibi samimi örnekler olsun.!
190909