FARKINDALIK
ve BİLİNÇ
Vücutlarımız aracılığı
ile ulaşırız diğer insanlara ve dünyaya. Başkaları ile konuşmak, başkalarına
yardımcı olmak, çalışmak, yaratmak, sevmek için hep vücutlarımızı kullanırız.
Vücutlarımızla var oluruz. Varlığımızı vücutlarımız içinden hissederiz...
“Düşüncelerinizin ve duygularınızın
arkasında, kardeşim, güçlü bir kumandan, bilinmeyen bir bilge durur – buna
Benlik denir. O vücudunuzun içinde yaşar, o vücudunuzdur.”
(Nietzsche, 1883, ‘Thus Spoke Zarathustra’
from Learning Space – OpenLearn – The Open University).
Eğer bir insanın eli
varsa, eli ile diğer insanlara benzer yetenek ve hisleri hisseder. Öyle ise
ünlü ressam Rembrandt’ın eli benim ki ile aynı mıdır? Rembrandt’ın eli ile
beyni arasındaki ilişki benimki ile aynı mıydı? Merlau-Ponty ‘Phenomenology of
Perception’ adlı eserinde “Ben yalnızca bir vücuda sahip değilim;
ben kendi vücudumum” demişti. Rembrandt’ın
eli basit bir el değildi, ressam Rembrandt’ın eliydi. O el Rembrandt’ın
kendisiydi.
“Olgusal teorisyenler (içinde yaşanılanı
ve onunla tecrübe kazanılan) öznel vücut ile (gözlenen ve bilimsel olarak
incelenen) nesnel vücut arasında ayrım yaparlar. Yaşanan vücud akıcı ve
öngörerek yansıtıcı bir şekilde dünya ile içli dışlı olan bir VÜCUT BULMUŞ
BİLİNÇ’tir. Günlük faaliyetlerimizle iştigal ettikçe, vücutlarımızın bilincinde
olmama ve onları hazır bulmak eğiliminde oluruz –
sessizlik-içinde-iletilen-vücut.
(Jean-Paul SARTRE, 1943, Being and
Nothingness)”.
Vücut buluş bize
imkansızı veya aşırı zor işleri başarmak ve yeni şeyler yaratmak imkanını
sağlayan bir yetenektir. Elinde çekiç tutan bir insan bileşik bir vücut
buluştur. Bir çekiç ve bir insan ayrı ayrı vücut buluşlardır. Çekiç tutan bir
insan farklı ve bileşik bir vücut buluştur… Üstelik çekici elinde tutan adam
çekiç ile vurmayı sanki çekiç kendi vücudunun bir parçasıymış gibi hissederek
yaşar… O çekiç kullanan insandır… Çekicin özgül mantığı tarafından belirtilen
çekiç kullanma faaliyetinin gerektirdiği bilincin vücut buluşudur o…
Bir kere daha SARTRE’a
geri dönecek olursak, buradaki tehlike şudur;
Vücutlarımız vücut şemalarını otomatik olarak çalıştırmak eğilimindedir, yani
öznel olarak var olmak eğilimindedirler. Yaptığımız işleri bir süre
tekrarladıktan sonra otomatik olarak ezberden yapmak eğilimindeyiz. Tecrübeli
bir şoför artık her şeyi otomatik olarak yapmak ve bir süre sonra kuralları
unutmak eğilimindedir…
Bu yüzden, hava trafik
kontrolörü veya pilot gibi güvenlik ile ilgili bir sistemin kullanıcısı, insan
ve sistemden oluşan bileşik kimliğinde vücut bulan bilincinin üzerine çıkmalı
ve pilot kabininde ya da kontrol masasında olan bitenlerle ilgili özel bir farkındalığı
besleyip ayakta tutmalıdır. İşte bu, birkaç ‘ölümlü’ tarafından durum
farkındalığı (situation awareness) olarak adlandırılmıştır.
VÜCUT BULUŞ ve İNSAN MAKİNA ETKİLEŞİMİ
Ali Riza SARAL
http://largesystems-atc.blogspot.com/2007/08/vcut-bulu-ve-insan-makina-etkileimi.html
Sevgili Ali Rıza’nın bu yazısından kısa bölümleri burada aktardım. Bu tür büyük sistemlerle çalışanların ilgisini çekecek bir yazı. İnsanın kendisini tanıması ve durum farkındalığı için çok önemli bilgiler paylaşmış. Çoğumuz işimizi yaparken gerçekten birçok şeyi bilmeden, önemsemeden ve farkında olmadan yapmaktayız. Bu durumu bizler için kolaylaştıran ise, yine farkında olmadan girdiğimiz sınavlar. Sınav olarak görüp, “basitti canım” diye önemsemediğimiz sınavlar. Bu sınavlar ki daha işin başlangıcı. Farkında olmadan her gün birbiri ardına verdiğimiz sınavları fark etmeden işimizi yaptığımızı düşündüğümüz sınavlar. Birçok kereler de kendimizi başardığımız bazı durumlar için gizlice tebrik ettiğimiz ama kimsenin fark etmediği sınavlar…
Biz bu başarı diye nitelendirdiklerimiz ile kendi kendimize övünürken, nasıl bir yetenek sahibi olduğumuzun farkında bile olmuyoruz. Başkaları için hata yapmamak yeterli olabilirken, bazılarımız için neden yeterli değil diye düşünmeyiz bile. Bizi anlayan çok az iş arkadaşımız vardır ve biz birbirimizi biliriz.
Yeteneğin geliştirilmesi hakkında ise hiç kafa yormayız. Etrafımızda “ben yaptım oldu” seviyesi çoğunlukta ve sorgulamaktan uzak bir dünyada yaşıyor ise, yine bizler kendimizi sorgulamak zorunda hissederiz. Kendimizi sorguladıkça bilgi, deneyim ve görgü eksikliğimizi fark eder, bu eksikliklerimizi gidermeye odaklanır, eksikliklerimizi giderdikçe daha çok sorgular ve bu açmaz içerisinde yuvarlanıp gideriz.
Onca “meslek” değiştirmiş olmamı ben buna bağlıyorum.
Birçok mesleğin sonunu görmüş olmak, gelişmenin olmadığını, olmayacağını, olamayacağını görmek beni bu yola itmiş olabilir. Çevremin baskı ve endişelerini görmezden gelmeden, hatta her şey daha iyi olacak bile diyemeden alelacele yaptığım bu değişiklikler yüzünden hiç suçlanmadım. Yeni girişimlerimde başarısızlık da yaşamadım ama bazı şeyleri fark etmiş olmam asıl nedendi. Fark, farkı fark etmiş olmamdı.
Aranızda durum farkındalığı ile ilgili çelişki yaşayanlarınız olabilir. Çaresi yine sizlerin elinizde. Kendinizi sorgularken dışarıdan hiç bir şey beklemeden neler yapabileceğiniz hakkında yeterli bilgi sahibi olmalısınız. Yapabileceklerinizi derinden hissetmeli ve eksikliklerinizi tanımlayarak gidermeye uğraşmalısınız.
Ülkemizde yetenek araştırması yaptıran ailelerin sayısı yok denecek kadar az. Çocuklarımızı neye hazırladığımızın dahi farkında değiliz. Alacalı kırmızı rengin çekiciliğinden dolayı itfaiyeci, çıkardığı kulak zedeleyen acı sesten dolayı ambulans şoförü, havada görüp erişemediği için uçak pilotu, yetişmesi imkansız süratte giden bir arabadan dolayı yarış pilotu, hayvan sevgisinden dolayı faytoncu olmayı hangi çocuk istememiştir ki?
Vücudumuz ise bizi biz yapandır.
“Yaşanan vücut, akıcı ve öngörerek
yansıtıcı bir şekilde dünya ile içli dışlı olan bir
VÜCUT BULMUŞ BİLİNÇ’tir.” Jean-Paul SARTRE
Bilinç sahibi olmak, doğru karar vermek ya da FARKINDA OLMAK, her şeydir.
Docendo disco, scribendo
cogito.
190610