Osmanlıda Teleskop
Osmanlılarda teleskopa ilişkin ilk bilgi İstanbul Gözlemevi’nin
kurucusu Takiyüddin’in kitabında yer almaktadır. Takiyüddin Şam’da doğmuş
(1526-1585), Mısır’a gitmiş, daha sonra da İstanbul’a gelmiş ve
Müneccimbaşılığa (baş astrolog) atanmıştır. Takîyüddîn
Kitâbu Nûr-i Hadakati’l-Ebsâr ve Nûr-i Hadîkati’l-Enzâr, 1574 (Göz ve Bakış
Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap) adlı eserinde uzaktaki nesneleri
yakınlaştıran optik bir aletin tanımı yapar.
“Ben uzakta bulunmaları
nedeniyle görülemez (gözden gizlenmiş olan) eşyayı en ince ayrıntılarıyla
gösterebilen ve ortalama uzaklıkta bulunan gemilerin yelkenlerini bir ucundan
tek bir gözle baktığımızda görebileceğimiz ve (daha önce) Yunanlı bilginlerin
yapıp, İskenderiye Kulesi’ne yerleştirmiş olduklarına benzer bir billur
(mercek) yaptım.”
22 Ocak 1580'de padişah III. Murat'ın daha üç yıl önce kendi
kurdurttuğu gözlemevini “meleklerin bacaklarına bakıyorlar” dedikodularına bir
son vermek için yine III. Murat'ın emri ile Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'nın
gemilerinden yağdırılan toplarla yıktırmasından sonra Osmanlı gökbilim
konusunda (da) yüzyıllar sürecek bir karanlık çağa gömüldü.
1850 yılında Andreas David Mordtmann’ın bildirdiğine göre, dönemin
tanınmış Alman astronomlarından Christian Heinrich Friedrich Peters
(1813-1890), Alexandre von Humboldt’un ve daha başka bilim adamlarının
tavsiyesi üzerine İstanbul’a geldi ve İstanbul’da, Sadrazam Reşid Paşa’nın
danışmanı oldu. II. Abdülmecid, bu sıralarda yaklaşık 30 cm’lik bir refraktör
(mercekli teleskop) edinmişti. Reşid Paşa bu refraktörü Peters’in emrine vermek
istiyordu; ancak zamanın gazetelerinden alınan bir kupüre göre, Reşid Paşa’nın
gücü ve koruması, saraydaki düşmanca tavrın üstesinden gelebilmek için yeterli
değildi; ayrıca gezegenlere hükmetmeye tenezzül etmeyen astronomi bilimi,
astrolojiyi hâlâ yenememişti.
Modern bilimlerin Türkiye’ye geçişinde bir başka önemli isim Hoca
Tahsin Efendi’dir (1812-1880). 1869 yılında Darülfünun’un başına geçen Hoca
Tahsin burada halka açık konferanslar vermeye başladı ve bu konferanslarda
Avrupa’da ortaya çıkan yeni bilimlere özellikle de mikroskop ve teleskopa
ilişkin bilgiler vermeye başladı. Ancak bu konferanslar mutaassıp kişilerin
tepkisini çekti ve 1870 yılında Ramazan ayının ikinci gecesinde Cemâleddîni
Efgânî ile yaptığı konuşma üzerine ikisi de Darülfünun’dan uzaklaştırıldı.
Arakel Garabet Sivaslıyan, Kayserili bir Osmanlı yurttaşıydı. Şimdiki
adı Yeşilyurt olan Mancusun köyünde 1858'de doğdu. İlkokulu köyünde,
ortaöğretimi de Kayseri'de Ermeni Protestan Argeus (Erciyes) Koleji'nde
gördükten sonra Merzifon'daki misyonerlik amacıyla açılmış Anadolu Koleji'nde
ilahiyat okudu. Mezun olduktan sonra aynı okulda matematik ve astronomi
öğretmenliğine başladı.
Sivaslıyan 1890'da astronomi doktorası yapmak için eşini ve iki oğlunu
memlekette bırakarak ABD'ye gitti. Güneş lekeleriyle ilgili bir çalışmanın
ardından 1893'te Carleton College'ın verdiği ilk astronomi doktora derecesine
“Definitive Determination of the Orbit of Comet 1892 III” (1892 III Kurukluyıldızı'nın
Yörüngesinin Kesin Saptanması) başlıklı teziyle hak kazandı, 1894'te yurda
döndü ve profesörlüğe yükseltildiği Anadolu Koleji'nde çalışmaya devam etti.
1912 yılında Merzifon Anadolu Koleji bünyesinde basınç ve yağış ölçen
bir gözlemevi kuruldu. Merzifon'daki gözlemevinde 16,5 cm'lik büyük bir
teleskop da bulunmaktaydı. Kaynaklara göre 12 Ağustos 1915’te Anadolu
Koleji'nin tüm Ermeni çalışanları, kayıtlara göre 72 kişi, tehcir kapsamına
alınmıştı. Kafilede Arakel Sivaslıyan ve eşi de vardı. Alabildikleri eşyalarını
bir kağnı arabasının üzerine yerleştirerek silahlı refakatçiler eşliğinde
okulda bulunan diğer Ermeni ailelerle yola koyuldular. Türkiye’nin ilk
doktoralı gökbilimcisi Prof. Dr. Arakel Garabet Sivaslıyan yolda hemen Sivas’a
girmeden sürgün kafilesi içindeki diğer erkeklerle birlikte öldürülür.
Takîyüddîn’in
İstanbul’da kurmuş olduğu İstanbul Gözlemevi’nden yaklaşık 300 sene sonra, 1867
yılında, İstanbul Beyoğlu’nda Parmakkapı’daki bir handa, Fransa’dan demiryolu
yapımı için gelen Fransız mühendisi Aristide Coumbary’nin (Kumbari)
girişimleriyle bir gözlemevi daha kuruldu ve müdürlüğüne Coumbary getirildi.
Gözlemevine alınan araçlar arasında teleskop yoktur. Kayıtlara göre alınan
araçlar şunlardır; teodolit, yıldız sarkacı, polariskopun yanı sıra yansıtıcı,
pusula, rüzgar ölçer, nem ölçer ve kronometre.
Bugünkü
Kandilli Gözlemevi’nin temelini oluşturan ve Rasadhâne-i Âmire adıyla tanınan
bu gözlemevi, 1873’te Viyana’da toplanan uluslararası meteoroloji ve astronomi
kongresine Osmanlı delegesi olarak Coumbary’yi gönderdi ve burada alınan
kararlar uyarınca Avrupa gözlemevleri ile resmî bağlantılar kuruldu.
Rasadhâne-i Âmire, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Maçka
Kışlası’nın karşısına taşındı. 1909 yılına kadar aralıksız olarak özellikle
meteorolojik gözlemlere yönelik etkinliklerini yürüten Rasadhâne-i Âmire, 31
Mart Olayları esnasında binası, gözlem aletleri ve sismograflarla birlikte
tahrip edildiği için çalışmalarını kısa bir süre durdurmak zorunda kaldı.
Olaydan sonra toplanıp korunmak üzere Kabataş Lisesi'ne teslim edilen alet
parçaları arasında 8 cm çaplı bir dürbün de bulunmaktaydı. Dönemin padişahı,
Merkür gezegeninin Güneş’in önünden geçişini bu dürbünle gözlemledi.
1910 yılında gözlemevinin yeniden kurulması ve işletilmesi görevi
dönemin önde gelen bilginlerinden Mehmed Fatin Gökmen’e (1877-1955) verdi.
Gökmen, Cumhuriyet Dönemi’ne kadar uzanan etkinlikleri sonucunda, Rasadhâne-i
Âmire’yi geliştirdi ve 1935 yılında monte ettirdiği teleskop aracılığıyla
astronomik gözlemlerin de düzenli bir biçimde yapılması sürecini başlattı.
Monte edilen teleskop 20 milimetrelik Zeiss marka bir ekvatoral dürbündü.
Teleskop modern astronominin gelişiminde önemli role sahiptir. Ancak Osmanlılarda teleskop kullanımına ilişkin net bilgiler yoktur. Teleskop konusunda en net bilgi 1935 yılında Mehmed Fatin Gökmen tarafından Rasadhâne-i Âmire’ye kurulan teleskopa aittir. Bu da Cumhuriyet dönemine rastlar. 1947 yılından beri Güneş Fotosfer gözlemlerinde 307 cm odak uzaklığı ve 20 cm objektif çapı olan Ekvatoryal Dürbün kullanılmaktadır
Prof.
Dr. Yavuz UNAT / Cem SAY
Uzaklara bakmadığımız gibi yakınlara da bakmıyoruz. Geçmişe ise hiç
bakmıyoruz. Gelecek için fala gösterdiğimiz ilgiyi, içinde bulunduğumuz durumu
tespit için bile göstermiyoruz. Günlük dahi yaşamıyoruz.! Okumuyoruz,
okuyanlara saygı göstermiyoruz, çıkarcı ve bencil bir nesil yetiştirmekteyiz.
Birçok kanaldan hatırlatılan geçmiş ile ilgili hiçbir olaya ilgi
göstermiyor, katılmıyor, ders almıyor ve hatta umursamıyoruz. Tarihimizin
sadece Ocak ayında bunlar oldu;
28 Ocak 1854 Mülkiye
Mektebinin açılışı.
20 Ocak 1920 İlk
Anayasanın TC BMM’ince kabulü.
1
Ocak 1926 Takvim ve saat değişikliği
uygulanmaya başlandı.
31 Ocak 1928 Türk
Eğitim Derneği’nin kuruluşu.
9
Ocak 1936 Ankara Dil ve Tarih Fakültesi
öğrenime başladı.
26 Ocak 1958 Türkiye'de
ilk helikopter filosu kuruluşu.
10 Ocak 2001 Türksat
2A uzaya fırlatıldı.
Sadece Ocak ayında olan köklü bilim geçmişimiz ve 4 Şubat 1994'te Fransa'dan
Commandeur des Palmes Academiques ödülü almış bir bilim insanımızın bu gözlemi,
daha o zamanlarda olan gelişmemizi özetlemekte;
Öğretim üyesi arkadaşlarımız iyilerdi hoşlardı, ama çoğunun bilime dair
öyle bariz bilgileri yoktu. Asıl hedefleri işte profesör olmak, dekan olmak,
senatoya girmek, rektör olmak gibi şeylerdi. Yani bilim peşinde değil, rütbe
peşinde koşmak. Halbuki Üniversite bilim yapmaya müsait haldeydi. Witt geldi,
Blaschke geldi, Hasse geldi, daha pek çok insanlar gelip gittiler. Bunlar her
geldiklerinde seminerler verirlerdi. Ben ise arkadaşlarımı yalvar yakar
götürebiliyordum bu konferanslara, o kadar ilgisizlerdi yani. O yüzden,
sıkılmaya başlamıştım epeydir; "artık bu işi bırakmanın zamanıdır"
dedim.
Cahit ARF. 1962
Başarı günümüzde; ailelere göre para kazanmak, mevki sahibi olmak ve
tanınmak, gençlere göre ise zengin olmak ve ünlü olmak anlamlarına geliyor.
Bu kadar başarıya tapan, başarıyı bu kadar yücelten bir sosyolojik
çerçeve yarattığımız zaman, başarıya giden her yol mubah oluyor.
Başarıya taparak yetiştirilen çocuklar başarısız oldukları zaman;
- sebebi kendi dışlarında arıyorlar,
- başarısız oldukları zaman yalan söylüyorlar,
- hile yapıyorlar,
- yakalandıkları zaman da hiç utanmıyorlar.
Beton-demir ile yaptıklarımızı neye uygulayacağımız için bile
yabancıdan medet umuyoruz.
Kocatepe Camii için hazırlanan, 1966’da atılmış temelleri 1968’de
dinamitlenen, Suudi Kralı Faisal tarafından Pakistan halkına bir armağan
olarak, 17 ülkeden gelen 43 proje arasından birinci olarak seçilen bu Vedat
Dalokay projesi, Kral Faisal Camii olarak İslamabad’da hayranlıkla
seyredilmekte ve kullanılmakta.
Hala dünyanın lider araba tasarımcısına (kuş serisi denil -Murat,
Şahin, Doğan ve Kartal- araba modellerinin yaratıcısı) Kontrol Kulesi çizdirmekteyiz.
Öğrenmekten korkan, gerçekle yüzleşmek istemeyen, sanattan uzak bir
nesil ile değil havacılığı, hiçbir konuyu anlamamız ve yaratıcı insanını
yetiştirmemiz olası değil.
Havacılığı doğru öğrenmiyor, öğretemiyoruz.
Havacılıkla tanıştığım günden beri hep lisan bilmenin ve yabancı
yayınları okumanın önemini vurgulayıp bu günlere geldik. Yazdıklarımda hep sol
tarafta İngilizcesi, sağda Türkçe çeviri ile yazılı belgeleri sunmaya çalıştım.
İngilizce bilmeyen, ya da az bilen birine “göz hafızası” olarak da yardımım
dokunsun diye.
ATCo lisans sınavında sınıfın ikincisi oluşum, (frezyoloji) deyiş
kullanmak yerine düzgün İngilizce cümle kurmuş olmam nedeniyledir. (Frezyoloji)
Deyişler’in yaratılmasının temel nedeni hem göze, hem de kulağa aynı kalıpta
yansıması ile yanlış anlaşılmaların ortadan kalkacağı gerçeğidir.
Teleskop ile Havacılık. Nasıl bir yazgı ki hep engellenmiş?
Ya da bizler işin kolayına kaçıp “yazgı” kavramına sığınarak
sorumluluktan mı kaçıyoruz?
- İnsanlar ışığı görmez, ışıkla görür.
İmmanuel Kant
Yaşarken ışığınız bol olsun.!
190211