Sistem ve kölesi
Geçen hafta SAW-ERZ ve KYS-SAW AnadoluJet ile uçtum.
SAW, bildiğimiz SAW. Modern, teknolojik, kalabalık ve düzenli.
Evden kayıt yaptırıp, gelen simgeyi polis ve yolcu alım noktalarında göstererek uçağa bindik, el bavullarımız sayesinde inişte de beklemedik.
Bu son cümle ile ilgili birçok yazı daha önceleri de yazmıştım.
Açık Yenilikler 2017
Uçuşumuzda gözüme çarpan tek şey, Doğu Demirkol’un gösterisini izlediğimden olacak (özellikle videonun 6.cı dakikası), uçaktaki İngilizce anonsların bende bıraktığı izlenimler.
Muhteşem İngilizce konuşan bir pilota denk geldiğimizi söylemeliyim.
Sonra epeyce bir süre uçakta yabancı yolcu arandığımı hatırlıyorum.!
Bu komedyenin bu gösterisini izlemeye tekrar ve tekrar devam ediyorum.!
Gezip gördüklerim bir yana, dönüşte edindiğim izlenimleri aktarmak
istiyorum.
Otelden bir gün önce uçuşa kaydımı yapmak istedim, Kars meydanı için bu
kolaylık yapılmıyormuş. Sadece koltuğumu seçebildim.
Bu bana, dikkatimi meydandaki sıralamayı dikkatle incelemem için bir itici güç oldu.
Sarıkamış dönüşü doğrudan Havalimanı’na geçtik.
O nedenle Şehir-Meydan bağlantısı hakkında bilgim yok.
Sıraya girip yolcu kabul memuresi ile konuşmak, kabine alınacak büyüklükteki el bavullarımızı bavul olarak vermemize neden oldu. Buradaki çalışanların kendi yörelerini temsil ediyor olmaları, havacılığın kendilerine bırakılan bölümlerini çok iyi bildiklerini de gördüm ve çok sevindim. Büyük meydanlarda artık bavulumuzu bizler kendimiz makineye teslim ederken, burada canlı, güler yüzlü ve bilgili birilerine rastlamak gerçekten güzeldi.
Yine de içimden acaba ne zaman burada da kendi kendimize yolcu kabulü yapacağız diye söylendiğimi hatırlıyorum. Eğitilmiş insanlarımızı teker teker devreden çıkaran böyle bir sistemin ülkemizin doğusunda uygulanmıyor olması çok isabetli bir karar.
Anlatırlardı, inanırdım ama anlatılan duygu bana abartılı gelirdi.
Frankfurt şehrinde “Frankfurt Hauptbahnhof” Merkez Tren İstasyonu karşısındaki üç caddenin tarafımızdan en çok kullanılanları, ortadaki Kaiserstraße ve sağındaki Munchener straße. Aksur’un mağazası Kaiserstraße’de idi ve karşı sırasında da sürekli uğrağımız olan bir de eczane vardı bu cadde üzerinde.
Frankfurt belediyesinin merakı ise, yenilenen şehirde açılan onca market ve hiper markete karşı, Munchener straße üzerinde bulunan Türk dükkanlarının hala açık olmaları.
Şehrin merkezinde modern alışveriş yerleri mevcut iken sanki hiçbir şey olmamışçasına satışa devam eden bir bakkal, iki manav ve bir müzik-kitap-mecmua marketi ve bunun nedenini çözemeyen bir belediye.
Dayanıksız tüketim maddeleri satıyor olmalarından dolayı bir manavı gözleme alırlar. Tahminleri ve sandıkları dışında bu manav müşterileri Alman’dırlar ve üstün bir sadakatle hep aynı yerden alışveriş yapmaktadırlar.
Bu çok ilginçtir ve araştırma konusu olur.
Gözlemleri şudur;
Alman manava gelir, önce selamlaşırlar, sonra hal hatır sorarlar birbirlerine.
Her gelen Alman, manavı ve ailesini, manav ve ailesi de gelen hemen her Alman’ın ailesini ismen tanımaktadırlar. Sonra Türk manav, bir tabure verir Alman’ın altına ve onu oturtup, ne almak istediğini sorar tezgahın başına geçerek. Çok yavaş hareketlerle ve titizlikle seçilenler sırasında koyu sohbet devam etmektedir. Zaten alacağı çok az miktarda olsa da hizmet en üst düzeyde verilmekte, tartılmakta ve paket sahibine taşınacak şekilde teslim edilmektedir.
Araştırmacılar, şu sonuca varırlar;
Bir alışveriş merkezine girdiğinizi bir siz, bir de sizi izleyen güvenlik kamerası bunu bilmektedir. Size kimse güler yüz göstermez ve ne günaydın ne de hoş geldin dememektedir. Kendinize, size gereken adet ve oranda ne alacak iseniz hizmet ederek almak zorundasınızdır. Her aldığınızı kasaya kadar taşımak, ayakta sıra beklemek ve “sıradaki” dendiğinde elinizdekileri kasiyere vermek zorundasınızdır. Kesin bir tonda toplam tutar size söylenir ve siz de ödemeyi yapıp aldıklarınızı kendiniz paketleyerek oradan ayrılırsınız. Kimse size teşekkür etmez ve hatta yavaş davranınca da sizi sertçe ikaz ederler. Çıkarken de, hırsızlık yapmadığınıza emin olmak için alarm tesisatı arasından geçerek çıkarsınız. Mağazaya göre hepiniz potansiyel hırsızsınızdır.
Bir Türk manavında iki domates, üç patates ve bir salatalık almanız 15 dakika sürebilir. Marketten de aynı sürede çıkabilirsiz ama aradaki büyük farkı araştırmacılar gözden kaçırmazlar;
Markette ortalama üç (3) sözcük kullanarak çıkmışken, Türk’ün işlettiği manavdan ortalama 3000 sözcük kullanmış olarak çıkılmıştır.
Ayrıca manavda size adınızla hitap edilmiş, iyi gün dileklerinde bulunulmuş, tanıdık birileri ile sohbet etmiş, size hizmet edilmiş, tüm aldıklarınız paketlenmiş ve tüm bu süreç boyunca oturmuş ve dinlenmiş olarak çıkmışsınızdır.
Sonuç basit ve çarpıcıdır.
Bir yerde size “insan- birey” olduğunuz hatırlatılmış, diğerinde ise sistemin kölesi.!
Bir uçuşta ikisini de yaşadım.
Seviyorum Anadolu insanını…
181119