Düşün için söz, dil için sözce...
Adamın birinin babadan yadigâr antik ipek bir halısı varmış.
Satmaya karar vermiş.
Ona göstermiş buna göstermiş, ama kimse talip olmamış.
Sonunda zengin birini bulmuş ve ona götürmüş.
Zengin halıya bir bakmış ve sormuş, kaç para?
Adam cevap vermiş “100 altın”.
Zengin tereddüt etmeden “tamam” demiş ve çıkartıp 100 altın vermiş.
Adam sevinmiş. O sırada zengin sormuş “bu halının kaç para ettiğini biliyor musun?”
Adam cevap vermiş “hayır bayım”.
Zengin devam etmiş “en az 3000 altın eder”. Adam susmuş.
Zengin sormuş, “Niye 100 altına verdin?”
Adam biraz düşünmüş ve cevap vermiş,
“Bayım, bağışlayın ama benim bildiğim en büyük rakam 100!”
“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.”
Ludwig Wittgenstein
Sözceler dili betimler. Sözcenin özünde ne olduğu ise kullanıldıkça ortaya çıkar.
Her şeyde olduğu gibi sözcelerin de birer ömürleri vardır.
Sözceler de doğar, büyür ve ölürler.
Eskiden az ama öz kullanılan “melek”, ulvi ve ruhani bir güzelliği betimlerken, şimdilerde hangi melek olduğunu, içinde bulunduğumuz şartlara göre seçip, Şeytan’ın da bir melek olduğunu bilerek, o şartlar ışığında karar vermekte ve çıkarcı bir anlam yüklemekteyiz.
Arapça “kaza” sözcesi bile aslından ayrı bir anlam kazanmış dilimizde.
Tam karşılığı “oluş” olan bu sözce, dilimizde zamanla meydana gelen bir olayın sorumlusunun olmadığı anlamına taşınmıştır.
Bir olay meydana geldiğinde, havacılıkta “kök neden” aranır.
Üstelik hepimiz biliyoruz ki havacılıkta, bir değil birçok neden, tek bir olayı meydana getirir, ama bir araba “kazası” için öyle düşünmeyiz. Kazadır der geçeriz.!
İşimize gelir, çünkü öyle deyince sorumlu aranmaz.!
Tıpkı yabancı sözcelere yüklediğimiz değişik anlamlar gibi;
Bu durum sadece bize de özgü değil.
İlk arabaların motorları soğuduklarında pistonları sıkıştırdıkları için çalıştırmak çok güç idi. Hatırlayın el ile çevrilerek ilk ateşleme (ignition) sağlanmakta idi.
Bu zorluğu alt etmek için araba sahipleri, bir tepsi içerisinde odun kömürünü sürekli hazır tutar ve arabaya ihtiyaç olduğunda üflenerek ısısı arttırılır ve motorun altına konarak, motorun ısınması sağlanırdı.
Bu iş ile uğraşan kişiye "ısıtıcı" yani Fransız’ların dedikleri gibi “chauffeur”, bizim söylemimiz ile "şoför" denirdi. Gidilen yerde de bir ısıtıcı olduğu için "sürücü"den daha önemli idi ısıtıcı.
Bundan dolayı, sürücüye ısıtıcı denmesi pek yadırganmadı Fransız’larda bile.
Yine de tramvay sürücüsüne doğru bir betimleme ile Kondüktör "conducteur" dedik.
Yabancı sözceleri de kendimize uydurduk ve değişik anlamlar verdik. Elbet iyi de yaptık. Bunları yaparken de gereksinim ve kullanım şartları ön planda idi.
Sözce türetmenin yanı sıra araştırarak sözce geliştirmenin yararlarını da gördük. Tüm bu sözceler ister öz, ister devşirme olsun, dilin yenilenmesine ve anlam derinliği kazanmasına yarar. Dilin anlam zenginliği ve anlam derinliği gelişmedikçe o dil ile yapılan iş sayısı sınırlı kalacaktır.
Konuşma dili 150-200 kelime/dakika ve okuma dili 200-250 kelime/ dakika iken, düşünme dili 1300-1800 kelime/dakika düzeyindedir.
Bu yüzden yeterince sözcük, anlam, kavram ve düşünsel bağlantıya sahip olmayan zihin kısır döngüde çıkmazları yaşayacaktır.
Bu durumda, 200 kelime ile düşünen, 2000 kelime ile düşüneni anlamayacaktır.
Üç dil biliyor diye meydanlarda yuhalananları gördükten sonra gençlere tavsiyem, mutlaka ve mutlaka en az bir ilave dil konuşabilmeleri.
O bir yeni dil, sizleri çemberinizden çıkarıp yeni ufuklara taşıyacak, yeni kültürlerle tanıştıracak ve yeni görgülerle daha iyi ve başarılı insan olmanıza yardımcı olacaktır.
Ancak o zaman (mukayese) karşılaştırma yapmayı öğrenecek, sorgulamaya başlayacak ve yeni yeni dünyalar keşfedeceksiniz.
Geçmişteki yeniliklerin birbiri üzerine eklenmesi ile bu günlere gelindi. Her türlü baskıya rağmen kellesini feda edenler, bizlere “E pur si muove" diyerek yolumuzu aydınlattılar.
Akıl, hepimizde var. Bu aklı hangi hedefe doğru kullanacağımız, çevre ve eğitim ile yönlendirilmekte. Ahlak ve erdem arka plana atılmadan bilim ile desteklendiğinde insanlık için yararlı olan buluşlara erişiliyor.
Akıl, hem iyi hem de kötü için kullanıma hazır.
İyi ile kötü ise gerçekçi bir tanım değildir.
“There is nothing either good or bad but thinking makes it so.!”
William Shakespeare
“İyi ya da kötü diye bir şey yoktur, ikisini de düşünce üretir.” 180702