Karar
Vermenin Doğası
Güç kararlar vermek için çeşitli teknikler geliştirmişiz. Kısmi
kararlar, gecikmeli kararlar, geçici kararlar, ideal olmayan kararlar, eksik
kararlar, indirgenmiş kararlar, genişletilmiş kararlar… Yakından incelendiğinde
görülür ki bunların her biri karar vermeği kolaylaştırır.
Kısmi kararlar birçok şekilde gerçekleştirilebilirler. Temel prensip,
güç bir işin küçük parçalara bölünmesidir. Ana işin çeşitli küçük parçaları
üzerinde verilen küçük kararların toplamı ana kararı verebilir. Alt kısım kararları
başka başka kişiler tarafından verilebilir. Bir karar zaman içinde dağılmış alt
karar kısımlarına bölünebilir. Bu durum zamana bağlı işlerde kullanışlı
olabilir. Uçuş planlama işlemleri uçakların güvenli seyri için bu tekniği
kullanır.
Geciktirilmiş karalar da karışık durumları açığa çıkarmak ve riski en
aza indirmek için bize yardımcı olurlar. Hava Trafik Kontrolörleri uçaklara
gereksiz hareketler yaptırmaktan kaçınmak ve riski azaltmak için karar vermeyi
mümkün olduğunca çok geciktirirler.
Geçici kararlar hiç bir şeyin belirli olmadığı fakat bir şeyin ille de
yapılması gerektiği zamanlarda kullanılırlar. Bir olasılık, seçiminiz doğru
olabilir. Acil durumlarda kullanılır. Geçici kararlar ekonomik durumu veya
kendi önlerini göremeyen şirketler tarafından kullanılırlar.
İdeal olmayan kararlar çalışanların ya da şirketin
yeteneklerinin-imkanlarının yeterli olmadığı zamanlarda kullanılır. Çalışmaya
devam etmek ve durumu en kısa sürede iyileştirmek için ideal olmayan bir karar
alınır.
Eksik bir karar ideal olmayan bir karar değildir. Sonradan seçim
yapılabilecek açık seçenekler içeren eksik karalar verirsiniz. Esneklik gerekli
olduğu zaman kullanılır.
İndirgenmiş kararlar, gerekli kararlardan mantıksal olarak indirgenir.
Orijinal kararın aynısı olmaları gerekmez fakat orijinal kararın lineer
bağımsız unsurlarını içeren en az bir sonucu vardır.
Genişletilmiş kararlar bazı durumlarda orijinal kararı içeren sonuç
alanını genişleterek işi kolaylaştırır.
Yalnızca harika düşünebilen öğrenciler yetiştirmek yeterli değildir.
Zihinsel yükü ağır mesleklerde çalışacak öğrenciler kendi zihinsel yüklerini
nasıl azaltabileceklerine ilişkin yetenekler ve alışkanlıklar geliştirmeği
öğrenmeli-öğretilmelidirler.
https://largesystems-atc.blogspot.com/2010/11/karar-vermenin-dogas-uzerine.html?m=0
Atatürk'ün Anadolu’da mevcut 2146 Amerikan Okulunu neden kapattığını
bilir misiniz?
Her şey İstanbul kuşatması ile başladı.
Kuşatma öncesi İstanbul'da mevcut tüm sanatkar ve zanaatkarlar
kaçmışlardı.
Bilindiği üzere bu zanaatkarların çoğunluğu azınlıklardan oluşmakta idi.
Bunların çoğunluğunu da Ermeniler oluşturmakta idi.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldığında yayınladığı ilk fermanı herkes
bilir;
"Tüm inançlar benim korumam altındadır."
Ama ikinci fermanı kimse bilmez.
"İstanbul'u terk etmiş olan her zanaatkara geri dönmesi halinde tüm
mal varlıkları iade edilecek ve dönüşü nedeniyle de
mükafatlandırılacaklardır."
Düşünün, şehirde terzi, duvarcı, demirci, nakkaş, kakmacı, vs..
kalmamış.
Şehir ise top ateşi altında inlemiş ve perişan.
Ekonomiyi yürütmek için gerekli olan bu zanaatkar sınıf olmadan yaşamı
devam ettirmekte zorlanırsınız. Bu fermanların önemi buradan gelir.
Akılcı ve gelecek kuran kararlar.
Amerika Birleşik Devletleri, Fatih Sultan Mehmet'i örnek alarak, bu
okulları Anadolu'da şu üç nedenle kurmuştu;
1- Zanaatkarlara İbranı-Arap dili yerine Latin
harflerle eğitim verirken Yeni Dünya dedikleri Amerikayı tanıtmak, fırsatlar
ülkesi diyerek bu zanaatkarları yüreklendirmek ve göçe teşvik etmek. (Örnk:
asırların Zil üreticisi olan aile Amerika’ya göçüp "Zilcihan" diye
dünya markası oldular)
(Atatürk'ün (nüfüsunun ancak %10 okuma/yazma bilen) bir ulus yaratma
çabasındaki Harf Devriminin esası da bu göçü önlemeye yönelik çaba
nedeniyledir.)
2- Aslen Ortodox olan Ermenileri mezheplere
ayırarak böl ve yönet stratejisi.
(Artık Katolik, Protestan, Baptist, Lutheryan, Evangelik, Amish,
Presbiteryen Ermeni görmek mümkün)
3- Arap kökenli yerli halkı Şii ve Sünni
ayrımında derinleştirerek bölünmeyi hızlandırmak.
Artık Anadolu'da fazla zanaatkar kalmamış olsa bile bazı Türkler,
Atatürk'ün gösterdiği hedefler doğrultusunda endüstriyelleşme hareketine
başlayınca da ülkedeki yandaşları ile bu gelişimi baltalamayı başardılar. Bu gelişimin baltalanmasını resmileştiren Marshall Yardımı anlaşması ile
de kalıcı hale getirdiler. Köy enstitülerin kapatılma nedeni aslında budur.
Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı’dan öğrendiği ile dünyayı idare
etmektedir.
• 24 Ekim 1945’de kurulan BM’ye girildi.
• 14 Şubat 1947’de Dünya Bankasına girildi.
• 11 Mart 1947’de İMF’ye ortak olarak katılındı.
• 22 Nisan 1947’de Truman Doktrini kabul edildi.
• 04 Temmuz
1948’de Marshall Yardım Planı kabul edildi.
Türkiye'de demiryolu yerine
karayolu taşımacılığının tercih edilmesinin, ABD'nin yaptığı Marshall
yardımının bir koşulu olduğunu, 1950 yılında ulaşımdaki %50 oranına sahip
demiryolu taşımacılığının, 2003 yılında % 5’ e düştüğünü, Türkiye'de % 95 olan
kara yolu taşımacılığının payının; ABD'de % 43 olduğunu, şimdilerde kimseler
bilmez.
Marshall Yardımı adı altında Türk Sanayi
ve Eğitim Sistemi üzerine konan ipotek (başka bir deyişle teslimiyet), hava ve
demiryollarından vazgeçilerek petrol ve yan sanayi ürünlerinin tüketimine
dayalı “Karayolu” nu ulaşımda ve sanayide kalkınma için temel araç olarak
seçmemiz (ya da seçmeye teşvik edilmemiz), denizi doldurarak Topkapı Sarayı
Duvarları boyunca sahil yolları, Beşiktaş Bulvarı, daha sonraları Otoyol yapımı
ve bir Cumhurbaşkanımız’ın dediği “Demiryolları Komünist işidir” veciz sözü;
ülkemizin nereden nereye geldiğinin çok açık bir ifadesidir.
İşte o günden beri söylene gelen sözün tarihçesi budur.
"Türkiye'de hiç bir başarı, cezasız kalmaz!"
Bizde akıllı mı yok? Var. Hem de pek çok. Peki neredeler bu akıllı
insanlarımız? Elbet yatırım ve ARGE’ye önem veren devletlerde.
Rahmetli İsmet İnönü, 1963’te, Türkiye’yi ABD’nin yarı sömürgesi yapan bu durumu, şöyle açıklamıştı:
“Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurdan önce sefirden öğreniyorum.”
Demek ki karar verme mekanizmalarını etkiler ve kontrol ederseniz, o ülkeyi etkiler ve kontrol edersiniz. Karar vermek güzel bir yeti ama karar verirken, seçeceğiniz varış noktası sizi tanımlayacak, bunu da bilmeniz lazım.
Tüm o anlaşmalar halen
yürürlüktedir.!
Marshall Yardımı ve sonra NATO, nasıl etkiledi bizleri;
- Önce Enstitülerin yöneticileri ve öğretmenleri değiştirildi. Arkasından 2000 öğrenci sınıfta bırakılarak enstitülerden uzaklaştırıldı. Babalarına tazminat davası açıldı.
- 1947'de çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı yasalarla köylerde görev yapan enstitülü öğretmenlerin kurumları ile ilişkisi kesildi. Ellerinden araç gereçleri alındı.
- Yüksek Köy Enstitüsü, 1947-1948 öğretim yılında kapatıldı.
- 9 Nisan 1947 günü bir yönetmelikle öğrencilerin yönetimde söz sahibi olmalarına son verildi, ders dışı çalışmaları kısıtlandı.
- 9 Mayıs 1947 günlü genelgeyle karma eğitime son verildi.
- 20 Mayıs günlü genelgeyle enstitü kitaplıklarında sakıncalı görülen kitaplar ayıklandı ve yakıldı.
- 1948'de enstitülerde izlenen programlar öteki okulların programlarına çevrildi, iş eğitimine son verildi.
- Enstitüleri bitiren öğretmenler amaç dışı olarak ilkokul veya gezici başöğretmenliklere atandı.
- Birçok enstitü mezunu öğretmenin, yedek subaylık hakkı ellerinden alınarak çavuş çıkarıldı.
- Artık,
gazetelerde kimi yerlerde Köy Enstitülü öğretmenlerin komünistlik yüzünden
tutuklandıkları haberleri yayınlanmaya başladı.
Bazılarımız kolay karar verir. Bazılarımız ise zorlanır karar vermekte.
“Muhterem milletime tavsiyem
odur ki,
Sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanındaki cevher-i asliyi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
180618