Karlsruhe Müzesi

APH-1809.jpg

19. yüzyılın ortalarında Batı ve Orta Avrupa’da İtalya ve Almanya, siyasal birliğini kuramamış zayıf birliklerden oluşmaktaydılar. Alman birleşik devletinin temeli olan büyük Prusya Krallığı, bu birliğin sağlanması için Avusturya,  Danimarka ve kıta Avrupa’sının en güçlü devleti olan Fransa ile savaşmak zorundaydı. Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ruhr nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin Almanların kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı. Her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp imdat istemekte bulurlar.

Mektupta söyle denmektedir:

"Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet’in de halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı sağlayın.”

Çöküş dönemine girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah, asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar:

"Fransızlar korkak adamlardır. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir.”

Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar.

Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetiyle nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar. Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanların sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur:

"Osmanlılardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz."

Bu olay, Mülhaym’lıların gönüllerinde taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhaym’a bağlı Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar. Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Ayrıca, halen olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi temsilen kutlarlar.

http://biriz.biz/osmanli/karlsuhre.htm

 

Geçmişini bilmeyenler geleceklerini kuramazlar sözü sadece bir başlangıç. Geçmişinden ders almadan yaşamaya çalışmanın hiçbir yararı yok.

Gününü anlamayanlar ile ileriye bakamayanların gelecekleri olmaz.

Hala geçmişe bakan, özenen, arzulayan ve geçmişi yaşamak isteyen bir grup insan, gününü anlamadan, geleceğini de göremeden yaşamakta.

Havalimanlarımızda neden daha az personel çalıştırıldığını düşünmek dahi istemiyorlar. Herkes kendi işkolundan örnekler görüyor ama adedi hakkında hiçbir fikri olmadığı için sesini çıkartmıyor ve konumunu muhafaza etmeye çalışıyor.

Artık liyakat devri geçti. Merkezi yönetim devri başladı. Ne yiyip ne içeceğinizden, ne giyip nasıl yaşayacağınızdan vazgeçtim, ne düşünüp neye karar vereceğinize kadar her şey planlanmış.

Biz ise daha eğitim sistemimizi planlayamamış, planlamaya da pek niyeti olmayan bir rehavet ile eskiye özlem TV dizileri ile günümüzü yaşadığımızı zannetmekteyiz.

Tied to tradition

Too scared to change

We say we want beter

But it’s always the same…

Open your eyes

Building A Better World

Eğitim, şimdi bizim en önemli sorunumuz.

Eğer bugün ki öğretim sistemini değiştirmez isek, bundan 30 sene sonra başımız derde girecek.

Son 200 yıldır hep aynı, bilgi bazlı sistemde öğretiyoruz. Mezunlarımızın %50’si işsiz, iş bulup çalışanların %80’i ise başka işlerde çalışıyor. Kimse robotik devrimi umursamıyor ülkemizde.

Çocuklarımıza makinelerle nasıl rekabet edeceklerini öğretmiyoruz.

Çocuklarımıza bilgi tabanlı eğitim değil, makinelerle boy ölçüşebilecek yetenek tabanlı eğitimler vermeliyiz.

Hepimiz biliyoruz ki makine daha iyi, daha çabuk, daha hassas ve daha ucuza yapıyor.

Yapamayacağı konu ve sahalarda yetiştirelim çocuklarımızı.

Makinelerle yarışsın diye değil, makineleri kullansın, makineleri geliştirsin ve makineler kendine hizmet etsin diye.

Her şey insan için yapılıyor ve biz insancıl bir nesil yetiştirmek zorundayız.

Değerler, inançlar, bağımsız düşünce, ekip çalışması, başkalarını düşünme gibi insancıl davranış biçimlerini öğretmeliyiz çocuklarımıza. Bunun için de spor, müzik, resim ile insancıl yaratıcılık örnekleri verebilecek bir eğitim vermeliyiz.

Kendimiz yeterince insancıl olamadık,

bari çocuklarımızı insancıl yetiştirelim.!

www.servetbasol.com

180226