Değişimin
değişimi…
Küreselleşen ekonomi, kültür, sanayi
ve teknoloji, elbet bizleri de düzene sokacak ve değişimleri de istediği gibi
yapacak. Bu değişim şekli ve kurulacak yeni düzeni de bu değişim belirleyecek.
Bundan iki bin beş yüz sene önce kale
kapılarının girişine konan ve yerden yaklaşık 5cm yüksekliğe sahip oval bir
mermer, savaşçı ve savaş arabalarının son sürat kaleye giriş ve çıkışlarını
engellemek ve yaya ölümlerinin önüne geçmek için yapılmıştı. Bu gün hala
kullanılan bu çıkıntıya “bamper”, tümsek diyoruz ve trafiği yavaşlatmak için
kullanılıyor. En güzeli ise bu buluşun hala işe yarıyor olması.
O gün ki şehir hayatı ile bu gün
arasında sayısal bir fark var. Bu sayısal fark ise yeni yaratılmış olan
sistemler ve mesleklerin artık kolayca yapılmasına fırsat vermiyor. Henüz evden
iş yapmak tam olarak yaygınlaşmamış ise de, ulaşım ve iletişim her şeyin önüne
geçmekte. İletişim sayesinde kişisel sınırlar aşılmış, gizlilik bir güç halini
almış olsa bile, kişisel olarak kimse bundan şikayetçi değil. Herkesi bezdiren
ise ulaşım. Arabalar, trenler, tramlar, troley ve oto büsler, ulaşımın şehir
içi bölümleri.
Düşünün ki milyonlarca insan sabah ve
akşam evlerinden çıkıp şehrin değişik bölgelerine dağılmak için yola
düşüyorlar. Yolda harcanan zaman gün geçtikçe artıyor ve çekilmez bir hal
almakta. Bunca teknolojik gelişim içerisinde böyle bir zaman kaybı için çare
üretilmediğini sanmayın. Tek bilmeniz gereken şey, mevcut sistemle bu
iyileştirmenin yapılamayacağı.!
Nedeni basit. Şu an 28 mega şehir
mevcutken 2030’da bu adetin 41’e ulaşacağı tahmin edilmekte. Bu yığın için
üretilecek çözüm, elbet mevcut sistemler ile olmayacak. İşin bir de hava
kirliliği boyutunu düşünürseniz, asla. O zaman “akıllı şehir” kavramına
geçilecek ve birbirleri ile iletişim halinde olacak olan tüm toplu taşımalar,
veri alışverişi ile kendilerini yönetip bizleri istediğimiz yerden alıp, gitmek
istediğimiz yerlere götürecekler. Bu arada fosil yakıtın çağ dışı kalacağını da
hatırlatmak isterim. 20 sene içerisinde artık fosil yakıt kullanımı ortadan
kalkacak ve diğer yakıt sistemlerine geçilmiş olacak. Bu “akıllı” betimlemesi
önüne konan her tanım için çoğunlukla elektrik kullanılacağı anlamına gelmekte.
Akıllı ev, akıllı taksi, akıllı fırın, akıllı otobüs, akıllı tren, akıllı şehir
vs…
Tüm bunları gerçekleştirmeyi, daha
doğru bir deyişle böyle bir sisteme geçebilmek için, finansman önceliklerini
destekleyen ve çeviklik ve yeniliği sağlayan bir strateji oluşturulması
gerekiyor. Tabii sadece geleneksel yollar ve köprüler değil, tüm potansiyel
taşıma çözümleri için senaryolar içeren portföy planlaması da yapılmalı. Etkili
çözümler üreten proje planlama ve bunu gerçekleştirme süresinin de doğru
hesaplanması gerekli. Elbette vizyonu destekleyen performans ölçümü ve sistem
kontrolü, bizlerin doğru sonuçlara varmamızı sağlayacaktır.
Sene 1992. Türkiye’ye ilk A320’yi
getirmek için Toulouse’a giden Onur Air personeli, fabrikanın girişinde şu
posteri gülerek hatırlarlar. Bir A320 cockpit'i, solda bir kaptan, sağ koltukta ise
bir köpek oturmakta. Çağın en sofistike uçağı olan A320 için bu bir övünç
kaynağı idi ve bu neden böyle diye soranlara “Her işi uçak kendisi yapıyor,
pilota iş düşmüyor. Eğer pilot sıkıntıdan uyuklamaya başlarsa köpek havlayıp
onu uyandırıyor.!” diye gülerek cevaplarlardı.
2001 senesinde Federal
Aviation Administration (Human Error Analysis, Feb-01) tarafından yayınlanmış olan bu
rapora göre, şimdilerde uçak kazaları hissedilir bir şekilde azalmış olsa bile,
bu kazaların meydana gelmesinde insan faktörü yüzde 70 ile 80 arasında
değişmekte. Meşhur Sullenberger kazasında bile kahraman ilan edilen pilotun en
büyük yardımcısı, A320’de mevcut Ditching sistemi idi. Sonraki Qantas, Cathay Pacific acil inişleri, artık uçakların ne kadar
ileri teknoloji ile donatıldığı ve insana olan bağımlılığın ne kadar azaldığını
gösteren örnekler.
Az kaldı, çok yakında “akıllı uçak”,
“akıllı havalimanı” ve “akıllı havacılık sistemleri” devreye girecek.
Peki biz ne zaman akıllanacağız?
171113