İki dokuz bir on
sekiz üç yirmi bir otuz.!
İşyerinin ve iş
tanımının değişmesi, eğitim modelinin de değişmesini gerektirir. Son 10 yılda
yüze yakın yeni “iş” kategorisi yaratılmış ise elbet bunu yapacak eğitilmiş
insana da gerek var ve yetiştirilmelidir ama nasıl?
İşveren ise bu
yeni iş sahalarına yönelirken elindeki iş sahalarında çalışmakta olanlar da
dahil, artık işin gereklerinin yerine düzgün getirilmesine değil, yenilikçi
yöntem ile yerine getirenlere prim vermektedir.
Üniversiteler ise
ömür boyu eğitim kavramına daha çok yer vermek için çaba harcamaktadırlar.
Marianne Monte, Shawmut
Design and Construction:
Ben bir inşaat
şirketi İnsan Kaynakları müdürüyüm. Şirkete katıldığımda bana:
“Herkes en az bir
lisans sahibi olmalı” dediler. Ben de sordum;
“Neden?”. Kimsenin
doğru ve düzgün bir cevabı yoktu. Dediler ki;
“E, tüm
rakiplerimiz öyle yapıyor.!”
Derece, anlamlı
beceriler için gerçekten mükemmel bir yansı değildir. Bir transkripte
baktığınızda, derslerin bir listesi var, ancak bunlar bir beceri veya yetkinlik
ifade etmiyor. Derece, sadece tanınmış bir kimlik belgesi. İşverenler onları
bir işaret olarak kullanıyor.
Silikon vadisinde
bir mühendislik işi için şirketler kimin hangi okula gittiğine bakmıyor.
Facebook’un, eğer şartlara uygunsa, doğrudan işe aldıkları arasında lisede okuyanlar
bile var. 14 yaşında stajyer çalıştıranlar da var.!
Bu sayısal çağda,
işgücü gittikçe gezgin hale geliyor ve iş her yerde yapılabiliyor, böylece iş
ve konum ayrılmış oluyor. Bu, serbest çalışanların dünyanın dört bir yanındaki
geçici işler ve projeler arasında seçim yapabileceği anlamına gelir;
işverenler, belirli bir projede, belirli bir alanda mevcut olanlardan daha
geniş bir havuzdan en iyi bireyi seçebilir.
Kısa çalışma
kavramı (gig economy) kaynak tasarrufu anlamındadır, yer ve eğitim tasarrufuna
da olanak sağlar ama en önemlisi, inovasyon yani yeni yöntem kullanarak
yaratıcılığı verimliliğe döndürmek anlamını taşır. Böyle kişileri uzun süreli
işe almanın hem işverene hem de çalışana bir yararı yoktur. O an, o iş için
geçerli en yaratıcı oluşum ve verimliliğin sağlanmış olması amacı
gerçekleşmiştir.
Düşünsenize,
kültürel ve sınırsal engel tanımadan ekonomik değer yaratılıyor ve her isteyen
bu ortamdan, işveren ve işçi, verim elde ediyor.
Kısa çalışma
kavramı ilk olarak 4857 sayılı Kanunun 65. Maddesi ile Türk Hukukuna girmiştir.
Uygulamada yaşanan bazı sıkıntılar sebebiyle düzenleme İş Kanunu kapsamından
çıkarılarak 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu kapsamına Ek 2 maddesi olarak
dahil edilmiştir. Böylece kısa çalışmanın Basın İş ve Deniz İş Kanunu
kapsamında çalışan işçiler için de uygulanabilir hale gelmesi sağlanmıştır.
Bağımsız
(freelance) çalışanların ve kendi kendilerinin patronu olanların yarattığı bir
ekonomi modeli olan ‘Gig’ (kısa süreli iş) hızlı bir şekilde büyüyor. Dünyanın
yavaş yavaş kaydığı bu model, ilerleyen teknoloji ve her yerden çalışma
olanağının elde edilmesiyle birlikte Türkiye’de de hızla yaygınlaşıyor.
Asıl amacın çözüm
getiren yaratıcı fikirlere erişmek olan bu sistem, elbet işsizlik ve iş bulma
ile doğrudan bir ilişkisi yok.
Amaç, bir işe
yaratıcılık katmak.
Bir proje, elbet
şartları yerine getirebilecek olana verilir. Bu şartlar arasında mevcut boyutlar
çok çeşitli olabilir. Gerçekleşmesi elbet bir başarıdır. Asıl başarı bu
yaratıcı insanlarla çalışmak isteyenlerde gerçekleşir.
Bir büyük inşaat
şirketi ülkenin en büyük barajının yapımını üstlenir. IK, önce bir, sonradan
dörde çıkan bir gurup insanı işe alır. Bunların görevleri, vardiyalar arasında
dolaşmak, “kurye” kisvesi altında iş kahve ve lokantalarında çalışanlarla arkadaş
olmak ve onların kendi meslektaşları aralarında birbirlerine anlattıkları hikayeleri
dinleyip raporlamak.
Böylece işçilerin
hangilerinin karşılaştıkları zorlukları nasıl aştıkları ve profesyonel
davranışlarında kimlerin yaratıcı fikirler ürettiğini belgelemiş olurlar.
Ayrıca kabul edilebilir ve edilemez risklerin nasıl alınıp alınmadığı ve
kimlerin hangi nedenlerle böyle davrandıklarını da öğrenirler.
Bu şirketin daha
sonra dünya pazarına açıldığını ve çok ünlü olup mimlediği bu inovason sahibi
kişilerle güvenilir işler yaptığını söylemek sürpriz olmayacaktır.
Kanada’nın
Montreal şehrinde bir uçak teslimi için hangarda vakit geçirmenin iyi ve kötü
tarafları var. İyi tarafı, bir şeyler öğreniyorsunuz. Kötü tarafı ise uçak
üreticisine de siz ücretsiz bir şeyler öğretiyorsunuz!
Kontroller
sırasında kabin yüksekliğinin ilan edilen yükseklikte olmadığı ortaya çıktı. O
model uçağın en iddialı olduğu özelliklerin en başta geleni ise bu kabin içi
yükseklikti.
Önce hangar
müdürü ile bir araya gelindi. Sorun ortaya kondu, dalgalı bir dağılım
sergileyen ve ilan edilen yüksekliği vermeyen tavanın düzeltilmesi istendi.
İki gün sonra
üretim müdürü toplantıya dahil oldu ve dediler ki;
“Projede ve
çizimlerde ne gösterilmiş ise aynen ve eksiksiz yapılmıştır.”
Bu, sorunu
çözmekten çok tazminat ödememek için yapılmış bir savunmaydı.
Sorun artık
bizden çıkmış, avukatlar arası hukuki bir hal almıştı.
Havacılar
arasında eğer sizin bazı özellikleriniz yok ise belirli iş kollarında
çalışamazsınız.
Sorun çözme, inovasyon,
yaratıcılık ve dikkat yoğunlaşmasının en üstün olması gereken mesleklerden
birini yapmış olmam, yine beni dürttü ve fabrika müdürü ile yaptığımız son
toplantıda ona sorun gidermek için çareyi söyledim. Çare şu idi;
Bir zamanlar
Kartal model bir arabam vardı. Hemen her gün işe onunla gider geldirdim. Günde
en az 120 km yol yapan bir aracın bakımlı olması gerektiğini bildiğimden, her
ay nöbet iznimde aracı bakıma götürür ve bakım boyunca ustalar ile sohbet,
bazen de onlara yardım ederdim. Tüm bu süre zarfında, onların kendi
aralarındaki sohbetlerini ve tartışmalarını da dinlerdim. İşte o sohbetlerin
birinde bir ustanın Kartal’ın üst kaportasını değiştirdiğini ama bir türlü
düzgün konumlandıramadığını duyan Suat ustanın;
“Elbet düzgün
yapamazsın! Üst kaportayı koyduktan sonra hangi sıra ile vidaları
sıkıştıracağını bilmezsen tavan dalgalı olur!” dediğini hatırlıyorum.
Bu uçak modeli üretimi,
yeni yapılanma içerisinde Québec’den Montreal’e taşınmış, şirket
çalışanlarına bir seçim sunmuş. İsteyen Montreal’e gelebilir demiş, bazı
çalışanlar gelmiş ama bazıları gelmemiş. Bu gelmeyenler arasında kabin tavanını
monte eden ustabaşı da var.!
Apar topar bu
ustabaşı geldi ve 20 dakika içerisinde sorunu çözdü. Vidaları sıkma sırası hiçbir
proje, mühendislik çizimi ve teknik kitapta yazmıyordu.
Sıradanlığı aşan durumlar,
hiçbir eğitim sisteminde yer almaz. Daha dilekçe yazamadıklarını gördüğüm
üniversite son sınıf öğrencilerimle “okuma tiyatrosu” yapmamız bu tür eksikliği
gidermek ve emsalleri arasında fark yaratmalarını sağlayacak yaratıcı ve
sanatsal becerilerini geliştirerek farklılaşmalarını sağlamaya yönelikti.
Kimseye her şeyi öğretemezsiniz.
Öğretmemelisiniz de. Öğrenmek isteyen öğrenecektir. Size düşen, yol
göstermektir. Çareyi bulabilenler, inovasyon ile öne çıkacak ve kendilerini
yetiştirmeye devam ettikleri sürece hep aranır olacaklardır.
Bizde havacılık
bu gün, sadece “yerine getirmek” üzerine kuruludur.
Kalite anlayışı, gelişim
üzerine kurulu değildir.
El kitapları
kopyala-yapıştır ile şartları yerine getirme üzerine yazılmakta.
01 Aralık 1913’de
Ford Motor Company için üretim hattını planlayan ve yaşama geçiren Taylor, yurt
dışından işçi getirmiş, onlara fabrika yakınlarında kalacak yer hazırlamış ve onlardan
sadece otomobil önlerine geldiğinde örneğin “13 vida sıkmalarını” istemiş,
sonra da bu 13 vida sıkma işini nasıl “15’e çıkarırız”ın hesabını yapmıştır.
Şimdilerde bu
işlem, bilgisayar kullanarak robot makinelerle yapılmaktadır.
Artık robot
çalışan değil, yaratıcı zihinlere gerek var.
Bizdeki eğitim
sistemi ile bazı işletmeler henüz bu gelişime ayak uyduramamış görünmekte.
Yaşlı adam ölüm
döşeğinde iken vasiyet etmiş: "17 ineğim var.
Büyük oğlum
yarısını alsın. Ortancaya üçte birini, küçük oğluma da dokuzda birini
verin."
Haftasına da
vefat etmiş. Derken, olanlar olmuş.
"On yedi
ineğin yarısı ne, üçte biri kaç, dokuzda biri ne eder?" sıkıntısı
neredeyse kavgalara varacak.
Tam patırtı
başlayacakken köylünün biri:
"Bu işin
üstesinden ancak Halime Nine gelebilir. Varın, danışın" demiş.
Öyle yapmışlar.
Köy ucundaki
yoksul Halime Nineye giderek, içinden çıkamadıkları paylaşım derdini bir güzel
anlatıp, sızlanmışlar: "Aman bize bir çare!"
Halime Ninemiz,
"Düşündüğünüz şeye bakın. Benim, ahırda bir ineğim var, helâl olsun alın
götürün. Sizinkilere katın da o hesabı bir daha yapın" demiş.
Üç delikanlı,
Halime Ninenin sıska ineğini evlerine götürünce, inek sayısı olmuş 18.
Yarısını büyük
oğul ayırmış: 9
Üçte birini
ortanca sahiplenmiş: 6
Dokuzda bir de en
küçüğe kalmış: 2
Ve...
Bir inek artmış,
yani Halime Nineninki.
Onu da
teşekkürle, el öperek, sağ ol diyerek geri götürmüşler.
Ne kavga olmuş,
ne küsüşme.
Korkarım çok
yakında, beyin göçü yanı sıra Halime ninenin göçü de gerçekleşecektir!
170925