La bêtise, Stupidity ya da Aptallık
Stupidity is awful. It is an evil fairy, bewitching the world. There are no bad people. There are stupid people. İt is not their foult and there are people who have fear and do not accept their fear, that's their foult. But, it's the job of philosopher to determine all this, not mine. But I don't think like stupid people because stupidity is idleness. Stupidity is when you live and say to yourself "That's enough, I live, I'm fine" When you don't kick yourself in the ass every morning saying "It's not enough". "You don't know enough, you don't see enough, you don't do enough". Stupidity is idleness. A kind of grease around the heart and a kind of grease around the brain. |
Ah! La betise c'est terrible. C'est la competition, c'est la mauvaise fee du monde. C'est la sorciere du monde. C'est la betise. Celui qui sait il est patient mechant deux des jambettes. C'est pas de leur faute et les gens qui ont peur ça c'est leur faute. Les gens ont peur de quitter ses portes. Je crois que tout commence un pue comme ça. En face a sete c'est un philosophe de fermer tous ses sites pour moi. J'aime pas le gens mais pas comme d'habitude cette taxe. Avant de rejoindre le deficit at-il dit et je dis ça me suffit, ça me suffit, je vivais a ce sujet et ce d'autant plus que l'internet dans ses pensees il s'est passe des qui ne vont pas ces choses qui se passent les choses. Cette impasse politique. L'espece de graisse autour du coeur qui elle ne fasse autour du cerveau tout a fait. |
Jacques Brel, La bêtise humaine. |
Felsefe
yapmak için çok iyi eğitilmiş olmalısınız.
Yoksa
Franz Kafka'nın sözü öne çıkar;
"Beyinlerimiz
savaşsın isterdim ama görüyorum ki silahsızsınız".
Bazı
yetenekler ise doğuştan bilgiye sahip değillerdir.
Eğitim
de bir yere kadar yararlıdır.
Asıl
önemli olan insan olmak ve insani değerlere sahip olmaktır.
Aşık
Veysel 1942-1946 yıllarında Köy Enstitülerinde saz öğretmenidir.
Yaşar
Kemal, Hasanoğlan'ın ilk yıllarının, yapmanın, yaratmanın bir sevinç şakıması
içinde olduğunu anlatır ve yine Aşık Veysel'in bu şakımayı iliklerine kadar
yaşadığını söyler.
Yaşar
Kemel, "Karacaoğlan da böyle şakır mıydı" diye sorar Aşık Veysel'e.
Veysel
uzun uzun güldükten sonra
"Karacaoğlan
böyle şakıyamazdı fukara; onun Hasanoğlan'ı yoktu" der.
Atatürk,
İzmir İktisat Kurultayında şunları söyler:
"Ekonomik
kalkınma Türkiye'nin daima bağımsız ve daha güçlü olmasının belkemiğidir.
Türkiye böyle bir kalkınmada iki güce dayanacaktır.
Bunlardan
biri ülkenin toprağı, iklimi gibi başlı başına bir servet olan coğrafi
durumudur. Bir de Türk köylüsünün silah kadar makine tutmaya da yaraşan güçlü
eli ulusal olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda tarihin akışını değiştiren
yüksek ve sosyal duygusudur."
Ben
üç şeyle övünmesini isterim Türkiye'nin:
Atatürk'ün
gerçekleştirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası,
Hakkı
Tonguç'un gerçekleştirdiği demokratik eğitim ve
Nâzım
Hikmet'in getirdiği insancıl, ulusal şiir.
Yaşar
Kemal
Köy
Enstitülerinden;
Fakir
Baykurt, Mehmet Başaran, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Dursun Akçam, Ümit
Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Osman Şahin, Yusuf Ziya Bahadınlı, Hasan Kıyafet, Emin
Özdemir, Sami Gürel, Pakize Türkoğlu, Azime Karabulut, Osman Bolulu, Mehmet
Aydın, Abbas Cılga gibi edebiyatımızın önemli yazarları yetişti.
Fakir
Baykurt, "Öğretmenlerin yakasından, paçasından tutuyorlar, öğretmenlerin
elinden tutan hiç yok! Devlet din eğitimine önem veriyor. İmam Hatip okulları,
Kuran kursları açıyor, açılmasını destekliyor. Demokrat Parti iktidarları
Atatürk reformlarının ayırdında bile değil. Devlet kasasından para harcayarak
cumhuriyet düşmanı gericiler üretiyor. Yirmi yıl sonra Cumhuriyet de Yurt da
ciddi sakıncaların içine düşer" der.
Halide
Edip Adıvar da, "Ne yazık ki doğru söylüyorsun" diye mırıldanır. “Ama
ortada bu söylediklerini dinleyecek de, anlayacak da yok bugün. Demokratlar
çılgın bir inişle uçuruma gidiyor. Bakalım sonları nere varır? Yeniden bir
Kurtuluş Savaşına girişmenin olanakları da yok..."
O
tarihte ABD ile Fulbright Eğitim anlaşması zaten imzalanmıştır.
27
Aralık 1949’da imzalanan “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu
Kurulması Hakkındaki Antlaşma…” maddelerinden bazıları:
-“Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı
altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu antlaşma ile
belirlenen ve parası Türk Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim
programlarının yönetimini kolaylaştıracaktır.”
-“Komisyon dördü T.C. Vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı
olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon
şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde
kararı komisyon başkanı verecektir…”
Bu
yeni eğitim programları da, semeresinin çok kısa sürede verdi.
Kur'an
kursları sayısı;
1925’ten
1934 yılına kadar 9-10
1934’ten
1945 yılına kadar 14-41
1945’ten
1950 yılına kadar 41-127
1950’den
1996 yılına kadar 127-5949
1996’dan
2000 yılına kadar 5949.
2000
sonrasını zaten biliyorsunuz.
1994
yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
Bu durum, 2007'de de böyleydi. Çünkü Amerika, ilk 50 yıllık planı doğrultusunda
Rusya’yı güneyden saracak en güçlü birliğin İslam birliği olacağını düşünmüş ve
Komünizm'i en büyük tehlike diye ilk 50 yıllık plan olarak tanıtmış ve savunma
stratejisi olarak da "Müslümanlığı" kullanmıştır.
Gelinen
durum: El Kaide; Ruslara karşı kurulan dini örgütler ve beslenen radikal İslam
ve en son Irak, Şam İslam Devleti (kısaca IŞİD; Arapça: الدولة الإسلامية ed-Devlet'ül İslâmiyye -DEAŞ), ya da 2014'ten
itibaren kendi verdikleri isimle İslam Devleti.
ABD’nin
11 Eylül’de görsel bir şekilde ilan ettiği ikinci 50 yıl planında ise;
“En büyük tehlike İslami Terör” diye ilan etmiştir.
Artık
eğlence programları hedef kitleye yönelik hazırlanıyor.
Eğlendirirken
eğitmek söz konusu değil.
Şarkı
ve Türkü'lerimiz ve hatta sanatçılarımız yurt içinde yetişmiyor.
"Sanatsız
kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir".
Sanat
ve bilim, birlikte olduğu sürece gelişme vardır.
Sanat
ve bilim, yaratıcılık üretir.
Uçaklarımız
“Auto-Pilot” ile tanışalı çok oldu (1912). Öyle ki, 100 sene sonra pilotlar
artık uçak uçurmuyor diye hesaplayıcı (mühendis) aranıyor yetiştirmek için.
Güya en zoru “iniş” idi (Bknz: Cat-IIIc). Bu arada makine hataları en aza
indiğinden insan hatalarını da en aza indirmenin yolları için Ek.19 (Annex-19)
devreye girdi. Şimdi bu Ek 19 ne imiş ona bakalım da önce okumamız gerek.!
OECD
ülkelerinde eğitim gören öğrencilerin yüzde 7.7’si bilim konusunda testte en
yüksek sonuçları aldı. Türkiye’de bu oran yüzde 0,3 seviyesinde.
Singapur,
Hong Kong (Çin), Kanada ve Finlandiya okumada en iyi performansı gösteren
yerler oldu. Türkiye ve Meksika ise en sonda yer alıyor.
Okuduğunu
anlamada 37’inciyiz.
Öyle
bir Ek-19 var ki karşımızda, ezberlesek bile uygulamayı içselleştiremediğimiz
sürece üstesinden nasıl geleceğiz ben bilemiyorum.
Anlamak.!
Zamanın
en kısa birimine “an” denir.
Bu
nedenle “an’ladı” deriz.
Bazıları
“saniye”ler, bazıları “dakika”lar, bazıları “saat”ler, bazıları “gün”ler,
bazıları da “ay”lar ve hatta “yıl”lar.
Böylelerine
biz de kısaca “an”lamadı deriz.
Robot
üretimi artıp insanımız geri plana itilirken, robotları yapanlar sanatçılar ve
bilim insanlarıdır.
Ve
bunların hepsi, insanlığın daha iyi yaşaması için.
Bana
çok garip geliyor.
İnsan
için insansız teknoloji.!
Nereye
kadar?
170703