MAYMUN TUZAĞI

APH-1704.jpg

Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır:

Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz.

Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur.

Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki, bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ?

Bizleri de maymunlar gibi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır!

O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz?

Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanır hale gelmeyecek miyiz?

Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz.

Ah bunu bir anlayabilsek...

Doç. Dr. Erol ERÇAĞ

-/-

Şöyle etrafınıza baktığınızda plansız bir “gelişme” olmadığını ve hatta olamayacağını görürsünüz. 300 hatta 400 ve daha fazlasına sahip olmak hele plansız ve programsız sahip olmaya çalışmak, bizi “büyük” yapar yapmasına ama başına eklenecek sıfatı siz seçemezsiniz.!

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

Ahmet Haşim’i hatırlamamak mümkün değil. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün çıkardığı, 07.07.2005 tarihli ve B.11.0.SHG.00.13.05.08-14925 sayılı “Filoya Hava Aracı İlave Etme Usul ve Esasları Genelgesi” yürürlükten kalkalı 11 seneden fazla oldu. Aslında biz, bir genelgeyi değil bir zihniyeti ortadan kaldırdık. Değişim bir doğa kuralıdır ama doğal olduğu sürece!

99 koltuk sınırlı bir “Bölgesel Taşımacılık” kavramı bile kendi kaderine bırakılmış, desteklenmemiş ve “pır-pır” tutmuyor diye “Eşek Airlines” dan sonraki en gerçekçi proje, nerede ise özelliksiz bir “Jet Airline” statüsüne sokulmuştur.

Planı olmayanların günlük yaşamaları da olası değildir.

Dünyamız 2.ci 50 yıllık plan çerçevesinde darmadağın ve insanlar birbirlerini öldürmeye bu kadar gönüllü iken hala plansız, hala gelecekten uzak ve geleceği umursamaz bir şekilde savrulup gitmekteyiz.

Nereye gittiğimiz konusunda ise ortada bir plan olmadığı için yol ve yönümüze başkaları karar vermekte.

Şu elimizi bir çıkarabilsek.!

Aslında gerçek öyle mi?

Konfüçyüs, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karsısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde havaya kaldırdı. Diğer elinde de bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve :

-Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir, dedi.

Çocuklardan biri acıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu.

-Elimi çıkaramıyorum!.. diye sızlandı.

Konfüçyüs :

-Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır, dedi.

Çocuk elmayı bırakmak istememesine rağmen zorunlu olarak gevşettiği elini vazodan çıkardığında, yüzünden şaşkınlık okunuyordu.

Konfüçyüs, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında olay o kadar basitti.

-“Fakat bu, göründüğü kadar basit değil”, dedi Konfüçyüs elmayı havada tutarken. “Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir istir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İste, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz.”

Bu da bana rahmetli Aziz Nesin’in bir şiirini anımsattı;

ALDANMAK

Boşuna övünme beni aldattın diye

Beni kandırmak kolay,

Ben bile kandırırım.

Ben bile kandırırım

bulamazsam aldatacak birini

Kendim, kendimi aldatırım.

Şu an kafam çok karışık. O kadar çok üzülecek neden ve sayılamayacak kadar çok sorun var ki kafamda. Birkaç haftadır yazı da yazamıyorum. Havacılığımız üzerine yazılacak onca dert, konu ve düzenleme var ama hiçbirinde sanayinin katkısı yok. Tüm havacılara Devlet ve İlgili Sanayii İşbirliği’ne 25-26 Haziran 1997 tarihli Mutabakat Zaptı en güzel örnektir. Bknz: Katılımcılar.

Devlet politika üretmeli, sanayi bu politikaya katkı vermeli, devlet de kurumları ile ortaya konan politikaların sürekliliği gözetmeli.

Her sene yineliyor gibiyim.

Nedeni galiba vazoyu ters çevirmeyi bir türlü bilemeyişimizden.!

www.servetbasol.com

170123