MAYMUN TUZAĞI
Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır:
Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir
kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan
içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı
büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının
kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek
elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu
yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz.
Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur.
Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması
gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o
kadar güçlüdür ki, bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
AVUCUNUZU AÇMAYI DENEDİNİZ Mİ?
Bizleri de maymunlar gibi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden
olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız
gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak
ve dolayısıyla özgür olmaktır!
O maymun gibi; avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile)
sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz?
Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman
gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanır hale gelmeyecek miyiz?
Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz.
Ah bunu bir anlayabilsek...
Doç. Dr. Erol ERÇAĞ
-/-
Şöyle etrafınıza
baktığınızda plansız bir “gelişme” olmadığını ve hatta olamayacağını
görürsünüz. 300 hatta 400 ve daha fazlasına sahip olmak hele plansız ve
programsız sahip olmaya çalışmak, bizi “büyük” yapar yapmasına ama başına
eklenecek sıfatı siz seçemezsiniz.!
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Ahmet Haşim’i hatırlamamak mümkün değil. Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü’nün çıkardığı, 07.07.2005 tarihli ve B.11.0.SHG.00.13.05.08-14925
sayılı “Filoya Hava Aracı İlave Etme Usul ve Esasları Genelgesi” yürürlükten
kalkalı 11 seneden fazla oldu. Aslında biz, bir genelgeyi değil bir zihniyeti
ortadan kaldırdık. Değişim bir doğa kuralıdır ama doğal olduğu sürece!
99 koltuk sınırlı bir “Bölgesel Taşımacılık” kavramı bile kendi
kaderine bırakılmış, desteklenmemiş ve “pır-pır” tutmuyor diye “Eşek Airlines”
dan sonraki en gerçekçi proje, nerede ise özelliksiz bir “Jet Airline”
statüsüne sokulmuştur.
Planı olmayanların günlük yaşamaları da olası değildir.
Dünyamız 2.ci 50 yıllık plan çerçevesinde darmadağın ve insanlar
birbirlerini öldürmeye bu kadar gönüllü iken hala plansız, hala gelecekten uzak
ve geleceği umursamaz bir şekilde savrulup gitmekteyiz.
Nereye gittiğimiz konusunda ise ortada bir plan olmadığı için yol
ve yönümüze başkaları karar vermekte.
Şu elimizi bir çıkarabilsek.!
Aslında gerçek öyle mi?
Konfüçyüs, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu
örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karsısına geçti.
Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde havaya kaldırdı.
Diğer elinde de bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı
içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve :
-Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir, dedi.
Çocuklardan biri acıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar
ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu.
-Elimi çıkaramıyorum!.. diye sızlandı.
Konfüçyüs :
-Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman
mümkün olmayacaktır, dedi.
Çocuk elmayı bırakmak istememesine rağmen zorunlu olarak
gevşettiği elini vazodan çıkardığında, yüzünden şaşkınlık okunuyordu.
Konfüçyüs, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma yuvarlanıp
avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında olay o kadar
basitti.
-“Fakat bu, göründüğü kadar basit
değil”, dedi Konfüçyüs elmayı havada tutarken. “Bazen bir şeyi gerektiğinde
bırakabilmek, zor bir istir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi
zorla tuttuğunuzda ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman
onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son
vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu
hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İste, ancak o zaman hedefinize
ulaşabilirsiniz.”
Bu da bana rahmetli Aziz Nesin’in bir şiirini anımsattı;
ALDANMAK
Boşuna
övünme beni aldattın diye
Beni
kandırmak kolay,
Ben
bile kandırırım.
Ben
bile kandırırım
bulamazsam
aldatacak birini
Kendim,
kendimi aldatırım.
Şu an kafam çok karışık. O kadar çok üzülecek neden ve
sayılamayacak kadar çok sorun var ki kafamda. Birkaç haftadır yazı da
yazamıyorum. Havacılığımız üzerine yazılacak onca dert, konu ve düzenleme var
ama hiçbirinde sanayinin katkısı yok. Tüm havacılara Devlet ve İlgili Sanayii
İşbirliği’ne 25-26 Haziran 1997 tarihli Mutabakat Zaptı en güzel örnektir.
Bknz: Katılımcılar.
Devlet politika üretmeli, sanayi bu politikaya katkı vermeli,
devlet de kurumları ile ortaya konan politikaların sürekliliği gözetmeli.
Her sene yineliyor gibiyim.
Nedeni galiba vazoyu ters çevirmeyi bir türlü bilemeyişimizden.!
170123