Yeni, yepyeni yenilik…
Hayatta kalan tür, ne en güçlü olan ne de en zeki olandır,
Hayatta kalan, değişime en çok uyabilen türdür.
Charles Darwin
Durağan bir şirket kültürü, teknik gelişime karşı duran en güçlü engeldir. Yüzyıllardır
gelişen teknolojiye ayak uydurmaya çalışan şirketler, bu engeli aşmak için
çabalamaktadırlar. Üretici ve gelişimcilerin ortaya koydukları ürün ve/ya da
buluşlar, şirketlerdeki risk saplantısını ancak işletime uygunluk ile aşabilir
ve doğa ile uyumlu kalabilirler.
Yenilik, yeni bir ürün ya da buluş, ister ucuz ister pahalı olsun,
yaratıcılığın insan karakteri ve doğası ile uyuşmalıdır. Kabullenmek, kültür
ile ters orantılı olabileceği gibi, anlaşılma ile de doğru orantılı
olabilmektedir. Uygulamanın başarısı için uygulayıcı zincirin, uygulamayı
tümden kabullenmesi esastır. Belirli bir teknolojinin uyarlanması, şirket
kültürü, eğitim ve değişim arzusu ile doğru orantılıdır.
Bu noktada
işleticiler, tüm bu yeniliklerin direksiyonunda gibidirler. İhtiyaç
hissedilmeyen bir yenilik elbet kabul görmeyecektir. Kimse de böyle bir yenilik
arayışına da girmez. Aslolan, ihtiyaç hissedilmeyen ama değişimi tetikleyen
yeniliklere yönelmektir. Yenilikçi olmak ise yeni fikir ve gelişimlere açık bir
beyin takımı ile başlar ve tüm ekibin bilgilendirilerek doğru uygulamalarla
önce kişinin, sonra da şirketin yararına olacağına inanması ve sonuçları
görmesi ile sağlanır.
Bu süreç,
personel seçimi ile başlayan bir süreçtir. Seçenlerin bakış açıları ile değişim
hızı belirlenir. Yenilikçi bir bakış açısı ile yola çıkan idari kadro elbet
başarılı olacaktır. Ekip, bütünlüğünü birliktelikten alır ve eksiklikleri
birlikte tamamlar. Uzun süreçte başarı, aklını ve becerisini değişime
uydurabilenlerin olacağı kesindir. Bu değişim, gelecek yenilikler için de kapı
açan ve ilerlemeyi tetikleyen bir yapı olacaktır.
Karışık ve büyük sistemleri yönetirken
'INTERSUBJECTIVITY' öznelerarasılığı geliştirmez, geliştirebilecek kafa
yapısında insanlar yetiştiremezseniz toplum olarak, başarılı olma şansınız
azalır.
Kültürümüzde baskınlık gereğinden çok
fazladır.
Kültürümüzde çok ciddi bir 'EŞLİK
YAPMA' yetersizliği vardır.
Bunlar, LARGE SYSTEMS, COMPLEX SYSTEMS
özellikleri taşıyan tüm sistemlerimizde ciddi sorunlara neden olmaktadır.
Tutuculuk ile
yenilik aslında kardeştirler. Biri olmadan diğeri bilinmez.
Zıtlık olmalı ki,
fark ortaya çıksın.
O zaman aydın
kavramının, ait olduğu toplumun yapısına bırakılmaksızın, ayrı bir nitelik
olarak incelenmesi gerekir.
-Dogmatik (koşullanmış) duygulardan
kurtulmuş ya da kalıtsal olarak bu yapıda olmayan,
-yeniliklere açık olan,
-bir sorunun nedenini araştıran, bilgi
toplayan,
-öğrendiklerini çevresindekilere
yaymaya çalışan ve onlarla paylaşan,
-düşüncelerini özgürce savunan,
baskıcı ve çıkarcı idari sistemlere karşı uygarca ve cesurca karşı koyabilen,
-toplumun çıkarı için kendi
çıkarlarından ödün verebilen, edindiği bilgiler ile doğru varsayımlar kurabilen
ve yargıya ulaşan,
-yeni bilgilerin ışığı altında
kazanmış olduğu eski ya da yanlış düşünce ve tavrını değiştirebilen,
-başka insanların yanılgılarına da
hoşgörülü olabilen,
Kişi, aydın olarak nitelendirilebilir.
Ölümünden bu yana
11 sene geçmiş Atilla İlhan’ın.
Türk Havacılığını
ve geçmişini ilk ondan dinledik televizyon sohbetlerinden.
Beşiktaş’taki
Tayyare Fabrikası çok garibime gitmişti ilk duyduğumda.
Şimdi müze olan
bu yer, tekrar gidilesi ve görülesi bir yer.
Türk
Havacılığının tarihine bakınca, yenilik düşmanları ile nasıl karşı karşıya
kaldığımız görülecek.
Yeniliklerden
korkmayanların nasıl engellendikleri ve nasıl cezalandırıldıkları da!
Hiçbir başarı
cezasız kalmaz..! deyişi, sanki sadece bize özgü…
Yine de başarı,
geriye gidişe değil, ilerici ve sorgulayıcı tavırla ilerlemeye denir.
Her tür engele
rağmen…
Bu seneki 15
Mayıs Hava Şehitleri Anma Günü, son senelerde olduğu gibi sönük geçti.
Bu hafta
içerisinde de 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlanacak.
Yenilik deyince:
-Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı
üzerine 1554'te Kahire'de 80 yaşının üzerinde boynu
vurularak idam edilen Pîrî Reis,
-Murad
Han’ın “Böyle kimselerin bekası caiz değil" diye Cezayir’e sürülüp orada 1640
senesinde ölen Hezârfen Ahmed Çelebi,
-Hayatının
sonlarına doğru çok sıkıntı çektirilen, borçlandırılmaya sürüklenen, icra
takipleri ve davalarla boğuşurken, vatana hizmet nedeniyle kendisine bağlanan
çok yetersiz maaşına bile haciz konulan Vecihi Hürkuş, 16 Temmuz 1969 tarihinde
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde, hayata gözlerini yummuş,
asil şehitlerdir
benim için.
Ayırım
yapmaksızın tüm şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
160516