Sürüngen Kompleksi
Beynin 3 katmanı var:
1. Katman: Reptilian
sistem-Sürüngen beyin-İlkel beyin- R Kompleks:
En yaşlı beynimiz, sürüngen ve
kertenkelelerde de mevcut. Öncelikli hedefi hayatta kalmak, ikinci hedefi
soyunu çoğaltmak. Bizim beynimizin %10'unu sürüngenlerin beyninin tamamını
kaplıyor. Düşünmez, içgüdüseldir. Yeni şeyler öğrenmeyi sevmez. Tehlike anında
kalp atışını, refleksleri uyarır. Bencil ve gösterişçidir. Çıkarlarına
endekslidir, başkaları ne der diye düşünür. Güçlüyse saldırır, güçsüzse
dedikodu yapar. Konuşmak yerine eylemlerle kendini ifade eder. Sanattan,
kitaptan hoşlanmaz. Kan bağına bağlı yakınlık kurar. Sabit fikirlidir.
2. Katman: Limbik sistem –
Duygusal:
Duygusal beynimiz. Kedi, köpek ve keçilerde
mevcut. Beynimizin %20'lik alanını kaplıyor. Hafıza üzerinde güçlü etkiye
sahip. Yoğun acıya ve zevke odaklanır. Belleğe arşivler. Travmatik anıyı
unutmayı engeller. Sevdiklerimiz için yaptığımız fedakarlık, empati, annelik
duygusunun kaynağıdır.
3. Katman: Neo-korteks- Düşünen
beyin:
Mantıklı, düşünen beynimiz. Kültürün kaynağı.
En genç beyin katmanı ve sadece insanlarda mevcut. Beynimizin %70'ini kaplar.
Hem tarihte hem de anne karnında en son olgunlaşan kısım. 25 yaş civarında
tamamlanıyor. Dürtü kontrollerini yapar, kitap okur, yazı yazar, hayal kurar.
Az gelişmiş toplumlarda ilkel
beyin, baskın karakterlerde bulunurmuş.Şöyle bir düşünün ;
- Tecavüz,
şiddet, bencillik en çok hangi toplumlarda var ve bu toplumlar ne kadar
gelişmiş?
- Almanya gibi büyük filozoflar,
bilim adamları çıkarmış; düşünen beyninin gelişmiş olacağını tahmin edeceğimiz
bir ülkede nasıl Hitler gibi insanlara zarar vermeyi amaçlayan bir lider
çıkmış?
Sosyal
psikoloji araştırmalarına göre, bir insanın beyinin R-kompleks seviyesine
indirgemenin en iyi yollarından biri, onu bir gruba dahil etmekti. İnsanları
"biz ve onlar" diye ayırmaktı. İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi
"akıl ihalesi" yoluyla mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyordu.
İşte bilimsel dokunuşlarla insanları nasıl
birer canavar takipçisine çevrildiğinin sırrı.
- ilkel beyin seviyesine indir
- bir gruba dahil et
- korku kültürü yarat.
Böylece düşmanı göster, dayanışma duygusu
kur, düşünme ve mantıklarına değil, içgüdülerine hitap et.
Bu
amaçla kullanılan ikinci yol, kitleleri "korku kültüründe"
yaşatmaktı. Aynı şekilde "dış düşmanlar" göstererek korkuya dayalı
politik propaganda yapılarak da kitleler R-kompleks seviyesine indirilebiliyor.
Bu
siyasi stratejide 3-D çok önemlidir:
- Düşman göster, (Hedef bul)
- Dayanışma duygusunu kışkırt, (Sürekli
çatışma çıkar)
- Düşündürme! (böylece
taraftarların düşünemesinler)
İnsanların
mantığına değil içgüdülerine hitap et!
Peki bu kitleler, R-kompleksli baskın
liderlerde ne buluyor da peşlerinden gidiyorlar?
Buna “özdeşlik kurma” deniyor. Kendi
hayatında eziklik yaşamış, yenilmiş, kompleksleri olan kişiler bu tür gücü,
otoriteyi temsil eden liderler üzerinden kendilerini ezen koca, patron, müdür vs.. üst
sınıftan intikam almış oluyor. Yani bu liderler, kaybedenlere oynayarak
kazanıyor. Mağdur edebiyatının önemi de buradan geliyor.
Ayna nöronları harekete geçiriyorlar ve bende
sizdenim ama şu an gücüm var, bana destek ver ki intikamını alayım hissiyatı
yaratıyor.
Mümin Sekman: Her
Şey Beyinde Başlar.
SMS konusunda
onlarca yazı yazdım ve kültürümüzdeki aksaklıklara vurgu yaptım.
Bu aksaklıkları
irdelememiş olmam doğal olarak nedenlerini sakladı.
“Gülme”,
“sırıtma”, “doğru otur”, “koşma”, “yapma”, “gitme”, “oynama”, “yasak”, “dur” vs.. gibi verdiğimiz ikaz ve/veya
uyarılarımızın yanlış olduğundan değil emir olarak veriliş biçiminden dolayı
yaptığı etkinin baskıcı ve sınırlayıcı görünmesi, “öğretici, açıklayıcı ve
yararlı” olmayışından dolayı, kişisel saldırı olarak algılanmasına neden olmakta.
2. Katman: Limbik sistem’de ise
Allah sevgisi yerine Allah korkusu, Polis sevgisi yerine Polis korkusu,
Öğretmen sevgisi yerine Öğretmen korkusu, Müdür sevgisi yerine Müdür korkusu
hep dengelenmemiş ama olması gereken korku ve sevgiler. Annemizi sevdiğimiz
kadar annemizden korkmak gibi dengeli değil hiç biri.
Bu tür baskı,
yaşam boyu sürmekte ve her konu ve ilişkide karşımıza çıkmaktadır.
Kişiliğin
gelişmesi, hangi yaşta olursa olsun, “öğretici, açıklayıcı ve yararlı” tutum ve
davranışlarla olasıdır.
Bunun aksi
karşımıza hep “gibi” davranışlar zinciri olarak çıkar.
İnsanoğlu,
beyin sapındaki ilkel sürüngen içgüdülerini, hiyerarşi ve sahip çıkma
mücadelelerini, neo cortex denilen, gelişmiş beyin yapısındaki bilgiyle,
kültürle, inançla aşmaya çaba gösteriyor.
Bilim,
kültür, felsefe ve inanç tarihi, aslında bu çabanın görkemli geçmişini
oluşturuyor.
Bir anlamda
insanın insan olma mücadelesi.
Tasavvuftaki
"nefsi yenme, benlikten kurtulma" kavramını böyle anlamak da mümkün.
Beynimizin katmanları arasındaki bu zorlu savaşı dengeli,
yapıcı ve anlayışlı tutum ve davranışla aşmamız tek olasılık.
SMS ölçütlerini (kriterlerini) yerine getirirken tavırdan
bahsetmiyor olmak bence en büyük eksiklik. Bu ölçütler ancak göstereceğimiz “tavır”
ile özümsenir ve desteklenir.
Beynin üç katmanını da kullanmak zorunda olduğumuz
“Havacılık” gibi bir meslekte iseniz böyle bir “öğretici,
açıklayıcı ve yararlı” tutum ve tavrı
sergilemek zorundasınız.
Hazırlarız,
yaparız ve sonra başaramayız ve deriz ki;
“Hepsi
kağıt üzerinde kaldı.!”
“Bu çağda da sürüngen ya da insan olma arasında bir
tercih yapmak zorundayız. ”
Carl Sagan
160511