Kaza ve Beklenmedik Olay

APH-1613.jpg

TDK, Kaza’yı “Can veya mal kaybına, zararına neden olan kötü olay” diye tanımlar.

Bu tanımda suç veya suçlu aranmaz.

Konuyu somutlaştırmak için bir örnek sunalım.

2015 yılında toplamda 19,226 araba kazası meydana gelmiştir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun maddeleri ile ifade edersek,

- 12,148’i, Araç hızını yol, hava ve trafiğin gerektirdiği şartlara uydurmamak,

- 1,608’i, Manevraları düzenleyen genel şartlara uymamak,

- 867’si, Kavşak geçiş önceliğine uymamak,

- 799’u, Doğrultu değiştirme (dönüş) kurallarına uymamak, vs…

Bu nedenlerin hepsi bir suç unsurudur ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda ceza karşılıkları yazmaktadır.

Hatta birçokları için “kamu” davası açılmaktadır.

Gelelim bizim günlük konuşmamıza;

“Bir kazadır oldu işte…”

“Kaza bu, ötesi mi var…”

“Görünmez kaza işte…”

Günlük konuşmamızda sıkça kullanma nedenimiz, küçüklüğümüzden beri “kaza” sözcüğü ile suçsuz kabul edilmemiz.

Eskiler bilir, evlerimizdeki salon misafir içindi ve çocuk-büyük o salonu kullanamazdık. O salon sadece “misafir” içindi.

Özenle döşenmiş, kıymetli sayılan ne varsa konmuş ve üzerleri örtülü.

Bir misafir geldiğinde biz çocuklar ancak girebildiğimiz için de çok cazip bir yer idi. Ne de olsa salon, evin diğer odalarından daha geniş, her yer ve her şey pırıl pırıl, halılar tertemiz, gel de oynama.

Misafir yanında çocuklara tahammül sınırı da arttığından, çocuklar etrafta koşup oynamaya bayılırlardı.

Anneler hep uyarırlardı: “Koşma çocuğum, şimdi düşüp bir yerini kıracaksın.!”

Ne gam! Bu fırsat bir daha ele geçer mi?

Çocuklar da bunu bildikleri için oyunun dozunu arttırırlardı.

Doğal olarak bu yaramazlık, bir düşüşle sona ererdi. Düşerken orta sehpanın kenarına kafasını vuran çocuk ağlamaya başlar, annesi de hemen koşup çocuğu kucağına alıp yarasını ovalar ve onu sakinleştirmeye çalışırdı.

Acısı biraz olsun dinen çocuk sakinleşmeye başlarken anne sorardı:

“Nereye vurdun sen? Sehpanın bu köşesine mi?”

Sonra kucağında çocuk ile sehpanın o köşesine gidip köşeye eliyle vurarak;

“Al sana pis sehpa, çocuğumun başını acıtırsın öyle mi?” diyerek vurmaya devam ederdi.

Misafirler de anneye uyar, “Görünmez kaza işte, Allah korudu, ya başı yarılsaydı” diye onaylarlardı.

Çocuğun ilk öğrendiği, kendinin hiç kabahati olmadığıdır.

Düşmek, çarpmak, çarpışmak, vs.. gibi kavramlar bizlere uzak.

İyi yapılmamış bir işin sonuçları bile karşımıza çıksa, hiç kimse “Samur Kürk”ü üzerine almaz.

Kabahat, bizlere çok ters gelir. Suç ise yanımıza bile yaklaşamaz.

Orhan Veli Kanık bir şiirinde ne demişti? “Bedava yaşıyoruz, bedava”.

Bizler “bedavaya” yaşarken, dikkat etmediğimiz, ya da iyi öğrenilmeyen/öğretilmeyen Türkçemiz, bakın nelere neden oluyor.

Karşımızda bazı sözceler durmakta ve bizler bu sözceleri nasıl algılamaktayız, önce ona bakalım.

Emniyet: Arapça kökenli "Emn" kelimesinden dilimize geçmiştir. Emin olma ve itimat anlamında İngilizce "Security" kelimesi karşılığı kullanılmakta. Emniyet Gücü, Emniyet Kemeri, Emniyet Müdürlüğü hep bu kelimeden türemektedirler. Bir hareketi, iş ve oluşu tarif eder. Emniyet sağlandı, Emniyet kemeri takıldı vs.

Güvenlik: Güven ise korku ve çekinceden uzak, inanma, itimat ve bağlanma duygusu ile ifade edilen bir duygudur. İngilizce karşılığı ise "Safe" kelimesidir. "Güvenlik" olgusu karşılığı İngilizce'de "Safety" dir. Bu duyguyu oluşturan ya da yaratan hareket ve oluşların bütünüdür. Emniyet tedbirleri size güven sağlar. Emniyet tedbirleri arttıkça güven hissi güçlenir, daha da çok güven duymanıza neden olur.

TDK: Güven-Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat.

Günlük kullanımda ise bu sözceler birbirine karışmış görünmektedir.

Yani hareket, iş ve oluş ile kendimizi emniyette hissedeceğimiz “Güven” ortamı oluşacaktır.

Emniyet önlemleri, bizim güven duymamızı sağlar.

Güven hissi ise kendi başına emniyet tedbirlerini arttırmaz.

Artan emniyet önlemleri, güven hissimizi daha da güçlendirir.

Havacılık için iyi İngilizce bilme şartı var diye, kötü Türkçe konuşmamız gerekmiyor.

En iyi ve başarılı çevirmenler, en iyi bildikleri dile çeviri yapanlardır.

Dilimize dikkat edelim, doğru seslendirelim ve doğru sözce seçerek konuşalım.

Örneklere devam edelim. Bakalım Türkçe bilgimiz ne durumda.

Bazı Fransızca sözcelerin karşılıkları, Türkçemizde mevcutdur.

Po - ambar

Entrepo - giriş ambarı

Depo - çıkış ambarı

Peki neden Türkçe karşılığı var iken bunları kullanmayız ve hepsine de “depo” deriz?

Sürücü - conducteur (fr. Conducteur= Bir vasıta kullanan kişi)

Isıtıcı - chauffeur

İlk arabaların motorları soğuk iken pistonları sıkıştırdıkları için onları çalıştırmak çok güç idi. Hatırlayın el ile çevrilerek ilk ateşleme (ignition) sağlanmakta idi.

Bu zorluğu alt etmek için araba sahipleri bir tepsi içerisinde odun kömürü sürekli hazır tutar ve arabaya ihtiyaç olduğunda üflenerek ısısı arttılır ve bu tepsi motorun altına konarak, motor bloğunun ısınması, böylece de kolun kolayca dönmesi ile hemen çalışması sağlanırdı.

Bu iş ile uğraşan kişiye "ısıtıcı" yani “chauffeur”, bizim söylemimiz ile "şoför" denirdi.

Gidilen yerde de bir ısıtıcıya gerek olduğu için sürücü den önemli idi ısıtıcı.

Bundan dolayı, sürücüye ısıtıcı denmesi pek yadırganmadı Fransızlarda.

Şofben de bir ısıtıcıdır evlerde kullanılan.

Isıtılmaya gerek olmayan Tramvay sürücüsüne ya da trende bilet kontrol eden görevliye neden Kondüktör "conducteur" dediğimizi halen de anlamış değilim.

Bir mesleğe sahip olmak çok zordur.

Bu konuda sitemde Meslek ile ilgili birçok yazı yazdım.

Dil bilmek yetmez, mesleğin dilini de bilmek gerekir, tavrını da.

Uçak Kazaları ifadesi dilimize bu yüzden oturmuş olabilir.

Hepimiz biliyoruz ki, araçlar çarpışır, hendeğe yuvarlanır, insana çarpar, yanlış sollar, vs…

Bunların doğru tanımlamaları uçaklar için de vardır.

Accident, kendi arasında crash, incident, casualty, wreck gibi tanımlara ayrılır.

Biz bunları çarpışma, çarpma, kırım, yaralanmalı, hasarlı vs.. diye anıyoruz.

Hele uçaklar için kaza sözcüğünü çok kullanırız da suçu pilotaj diye tanımlamaktan hiç kaçınmayız. Üstelik nedenini er-geç bulacağımızı da bilerek.

Hata hep başkalarındadır.

Böyle bir birikimden (kültür-culture) den gelen bizler, bir de SMS yaratmaya çalışmaktayız.

Hani suçu irdelemek, kök nedene ulaşmak ve zararlı nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik davranış biçimi.!

Bizler için her şey “beklenmedik bir olay” değil, “kaza” dır!

Beklenmedik olayın mutlaka bir suçlusu olacaktır.

Kaza ise, kimseyi suçlamaz.

“Kendine iyi bak” demek bile suçu kendinde ara ile eşdeğerdir. “Bak benden günah gitti. Seni uyardım” anlamındadır.

En iyisi ben yine suya sabuna dokunmadan veda edeyim.

“Allaha emanet olun”.

Sevgiler

www.servetbasol.com

160321