Kandırıkçı
Bu yazı güvenle ilgili.
Biz ekonomistler veri ve
modellere lüzumsuz zaman harcarız. Bir ekonomiyi analiz etmek için belki de en
faydalı unsur çağdaş ekonominin temelini oluşturan güvendir. Fark etmesek de
güven her ticari ilişkinin parçasıdır.
Bireyler ile şirketler
arasındaki işleme aracılık eden güvendir. Para dediğiniz şey (özellikle kağıt para) güveni temsil eder.
100 TL’lik banknotun gerçek değeri 1 kuruş bile değildir. Kağıdın, mürrekkebin
ve matbaanın ücreti. Ama 100 TL’lik banknotun karşılığı 100 TL’dir çünkü o kağıt
parçası ülkedeki birey ve şirketlerin o ülkenin kurumlarına ve paranın değerini
sabit tutacaklarına güvenini temsil eder.
Güven, bir ekonomide
üretkenliği artırırken, güvensizlik bir vergi işlevi görür ve masrafları
artırır. Peki biz ne durumdayız şu güven konusunda?
En yalancı ülkeyiz!
East Anglican
Üniversitesi’nde bir araştırma yapılmış. 15 farklı ülke ve kültürden insanlara
bir müzik sınavı gönderiliyor. Bazı sorular basit fakat bazıları o kadar zor ki
birinden (veya internetten) yardım almadan bilmeniz imkansız. Her soruyu doğru
yaparsanız bir kaç dolar ödül var (ülkelerdeki satın alım gücüne göre
ayarlanmış bir miktar). Katılanlara yardım alamayacakları da tembihleniyor.
Buna rağmen en çok yüzde
yüz doğru cevap kitapçığı Türkiye’den geliyor. Sonuç çok net: Ya hepimiz birer
müzik dahisiyiz ya da bildiğin yalancıyız.
Araştırmacılar
ikincisinde karar kılmış.
Kaynak: https://www.uea.ac.uk/documents/3154295/7054672/Honesty+paper/41fecf09-235e-45c1-afc2-b872ea0ac882
Yalan söyleyen insanlar
herkesin yalan söylediğini düşünür. Bu yüzden kimseye güvenmezler. Biz ülkece
yalan söylediğimiz için hiçbir şekilde birbirimize güvenmiyoruz.
Ne olmuş yalancıysak ve birbirimize güvenmiyorsak?
Bunun iki önemli etkisi
var.
Öncelikle yolsuzluk gibi
olayları önemsemiyoruz. Yalancılık ve yolsuzluk arasında incecik bir çizgi var.
Pek çok yalancı, yolsuzluk yapacak konumda olmadığı için yapamıyor ama bu
yolsuz değiliz demek değil. Yolsuzluk illa rüşvetle olmuyor. Vergi kaçırmak
için asgari ücretten adam çalıştırdığınızda, arabanızı park edilmeyecek yerlere
park ettiğinizde, hastayım yalanıyla işe gitmediğinizde, okulu kırdığınızda
aslında hep yolsuzluk yapıyorsunuz.
Siz nasıl bütün bunları ‘zararsız
yalan’ olarak niteleyip kendinizi yanlış bir şey yapmadığınıza ikna edebiliyorsanız,
siz nasıl ‘Herkes yapıyor abi’ diyorsanız herkes da aynen onu diyor.
Ama ikinci etki bence
çok daha önemli. Güvensiz bir ortamda büyüyen insanlar zayıf olur. Etrafında
olan olayları kontrol edemediklerini hissederler. Son dönemde yapılan psikolojik
çalışmalar bu tür insanların komplo teorilerine inanmaya çok daha yatkın
olduğunu gösteriyor. Türk’ün en çarpıcı özelliklerinden biri komplo teorilerine
inanmaya ve hatta türetmeye yatkınlığı. Bu, cahil, eğitimsiz kesimle alakalı
değil!
Ülkede 10 adamdan yedisi
bir komplo teorisine inanmış bile. Siyasi görüşten bağımsız olarak hepimiz
komplo teoricisiyiz.
‘Evet ama bunlar komplo teorisi değil ki hepsi düpedüz gerçek’
Bu inançsızlığın
ardından genelde bir de, “Ooo bu adam da Türkiye’de neler olduğundan çok
habersiz” gibi küçümsemeler geliyor. Gerçek şu ki ne isim koyarsanız koyun
inanmayı seçtiğiniz teori tanım itibarıyla kanıtlaması neredeyse imkansız.
Sorun da burada.
Analitik düşünmek yerine
kanıtlaması imkansız şeylere inanmayı tercih ediyoruz.
Komplo teorilerinin en
büyük avantajı bireyi düşünmekten uzaklaştırır. Anlamanıza gerek yoktur. Bu
yüzden düşünmüyoruz, inanıyoruz. Düşünen insanı kandırması zordur, inanan
insanı inançları kullanılarak manipüle etmek çok kolaydır.
Düşünmek yerine inanmayı
tercih ederek, kandırılmaya daha açık oluyoruz.
Ankara Emniyet Müdürlüğü
binasının tepesinde Atatürk’ün bir sözü yazılıdır. “Herkesin polisi kendi
vicdanıdır, fakat polis vicdanı olmayanların karşısındadır.”
Siz kendi vicdanınızın
polisi olun. Yalan söylemeyin, yolsuzluk yapmayın.‘İyi’ olun. Başkalarına
güvenin ve size güvenmelerine sağlayın.
14/01/2016 -21:11 MERT YILDIZ http://www.diken.com.tr/en-yalanci-en-komplocu-en-guvensiz-ulkeyiz/
- / -
Bu yazıyı okuyunca,
aklıma havacılıkta bile (ki her şey
yazılı ve belgelidir) kendimizi nasıl kandırdığımız aklıma geldi.
Lisansı ve deneyimi
olmayan devlet memurundan başlayarak, sertifika alarak apronda araba kullanan eğitimli
bireyler dahil (havacılıkta eğitilmemiş hiçbir
kimse çalışamaz), hep birbirimizi kandırdık ve kandırmaya devam ediyoruz.
El kitaplarını yazarken
uygulanabilirliği ya da şirkete nasıl bir yarar sağlayacağı üzerine değil, önceliğimiz
yasal gerekleri karşılamak. Bunun için hep yuvarlak cümleler kuruyor,
bildiğimiz gibi yapıyor ve olması gereken olmuş gibi belgeliyoruz.
Böyle bir çalışmanın hem
iyi hem de kötü yanları var.
İyi yanı, yaratıcı,
bilgili ve deneyimli olanlarımızın ortaya koyduğu profesyonel gelişim,
Kötü yanı ise bu iyi,
yararlı ve gelişimci fikirlerin kayda alınmasındaki isteksizliğimiz.
Annex lerin üretimi, (ilk 8’i dışında ki onlar
1919-10-13 – Paris Konferansı ile kabul edilmişlerdi) teknoloji gereği gerçekleşmiş
ve kültür farklılıkları için yapılması gerekenler de içlerinde genel bir kabul
çerçevesinde yapılabilir addedilmişlerdi.
25 Feb 1946 Annex-11
ve Annex-2
16
Apr 1948 Annex-3, Annex-4 ve Annex-5; 20 Apr Annex-12; 15 Sep Annex-1;10 Dec Annex-6.
08 Feb 1949 Annex-7;
01 Mar Annex-8; 25 Mar Annex-9; 30 May Annex-10,
11 Apr 1951 Annex-13
ve 29 May Annex-14.
15 May 1953 Annex-15.
31 May 1965 Annex-10
p2
02 Dec 1968 Annex-6
p2
02 Apr 1971 Annex-16
22 Mar 1974 Annex-17
30 Jun 1981 Annex-16
p2 ve 26 Jun Annex-18.
09 Mar 1990 Annex-14
p2
20 Mar 1995 Annex-10
p3; 20 Mar Annex-10 p4 ve p5.
25 Feb 2013 Annex-19
Teknolojinin
yaptırımları bu sıralamada açıkça görülmekte. 1953-1968, 1971-1981 ve 1990-1995.
Sonra 18 yıl ara verip insan faktörüne dönüş, kültürel gerçeği kabullenme ile
ahlaki yapının aynı düzeye çekilmesi için yapılması gerekenler ve zorunluluk
hale getirilmesi.
Bu Ek-19, tüm bu yapının
bir araya toplanarak açıkça “önemli olan
insan” diye bağırmakta. Tüm geçerli belgelere dağılmış olan bölük pörçük insani
tutum ve davranışların, şimdi önemini kafamıza vurmakta. Daha önce bahsedilen
insan ve davranışı ile ilgili belgeleri şöyle sıralayabiliriz;
(Doc 7300) Convention
on International Civil Aviation
Annexes to the Convention on International Civil
Aviation
Annex 1 — Personnel Licensing
Annex 6 — Operation of Aircraft
Part I — International Commercial Air Transport —
Aeroplanes
Part II — International General Aviation — Aeroplanes
Part III — International Operations — Helicopters
Annex 8 — Airworthiness of Aircraft
Annex 11 — Air Traffic Services
Annex 13 — Aircraft Accident and Incident
Investigation
Annex 14 — Aerodromes
Volume I — Aerodrome Design and Operations
Procedures for Air Navigation Services
ABC
— ICAO Abbreviations and Codes (Doc 8400)
ATM
— Air Traffic Management (Doc 4444)
Manuals
(Doc 9760) Airworthiness Manual
(Doc 8984)Manual of Civil Aviation Medicine
(Doc 9379)Manual of Procedures for Establishment and
Management of a State’s Personnel Licensing System
(Doc 8335)Manual of Procedures for Operations
Inspection, Certification and Continued Surveillance
(Doc 9774)Manual on Certification of Aerodromes
(Doc 9841)Manual on the Approval of Training
Organizations
(Doc 9859)Safety Management Manual (SMM)
(Doc 9734)Safety Oversight Manual
Part A — The Establishment and Management of a
State’s Safety Oversight System
Yazmaya başladığım
senelerin birinde (Talpa ve Hava
Hukuku) şu soruyu sormuştum;
İşin en garip tarafı ise ICAO belgelerini
yaşamında görmemiş personel, amir, idareci ve yöneticilerin çokluğunun
korkutucu boyutta olmasıdır.
Sahi, Annex’lerin kapağı ne renktir?
Bu soru maalesef beni
haklı çıkarmış ama bazıları için biraz da olsa belgeleri okuma hırsı
yaratmıştı.
Şimdilerde çok zor bir
karar öncesindeyiz.
Flap yerine eli iniş takımlarına giden
pilot hata yapmasa da;
Başka bir uçağın değerleri ile uçuş planı
hazırlayan dispathcer sonradan hatasını düzeltse de;
Yanlış parça numaralı cıvatayı takmak için
tam zor kullanacakken bunu fark eden teknisyen hatasını düzeltse de;
Uçağa verdiği başı ekran kadranında
sıfırlamadan verdiğini anlayıp hatasını hemen düzelten bir ATCo,
Acaba kendini rapor
edecek mi? Kendini rapor etmeyi hiç aklından geçirecek mi?
Aziz Nesin’in çok güzel
bir şiiri var. Duymayanlar için yineliyorum;
Boşuna övünme beni aldattın diye,
Beni kandırmak kolay, ben bile kandırırım
Ben bile kandırırım, bulamazsam aldatacak birini,
Kendim kendimi aldatırım..
Sevgiler
160118