İncebelli
“Te”; Çin’in Amoy
lehçesine göre çay anlamındadır.
Çay Çinlilerin günlük yaşamının ayrılmaz bir parçası. Misafirleri
çayla ağırlamak, Çin geleneklerinden biri ve insanlar, çay demlemeyi ve çay
içmeyi bir sanat olarak görüyorlar.
Çay, birçok diğer şey gibi Çin'den Japonya'ya taşınmış ama
Japonlar çay tarihini daha iyi belgelemiş, törenselliği derinleştirmiş ve onu
da törensel yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine has bir çay içme töresi
haline getirmişlerdir.
Hindistan’da çayın ekimi ve demlenmesi çok eski tarihlere gidiyor.
İlk çay tüketiminin Ramayana bölgesinde M.Ö. 750-500
yılları arasında olduğu belgelenmiştir.
Ruslar çaylarını semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve
limon suyu ilave ederek içerler. Gerçek bir çay tiryakisi Rus çayına şeker
atmaz, şekeri ağzına alarak çayını içer. Türkiye’de “kıtlama” olarak tabir
edilen yöntemi uygularlar.
Çayla 17.yüzyılın sonunda sömürgesi Hindistan vasıtasıyla tanışan
İngilizler zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline getirmişler. İngilizlerin
meşhur beş çayının hikayesi saraydan geliyor. Davetlerde Çin çayı, Hint çayına
tercih edilirken; limonlu, sütlü ya da kremalı olarak sunulur.
Türkler, Anadolu'ya gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın; çayın
Türkiye'ye gelmesi ancak birkaç yüz yıl önceye dayanmaktadır.
Çay içiminin Anadolu'da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren
olmuştur. Elbette bunda İngilizlerin etkisi yadsınamaz.
Çay’ın Anadolu topraklarında
yetiştirilmesi için 1917 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali
Rıza Erten ve beraberindeki heyet, çay tarımının geliştiği Batum’a
teknik bir gezi düzenlemiştir. Rize ve havalisinin toprak ve iklim
özellikleriyle Batum’a benzerliği nedeni ile çay
yetiştirilebileceğini tespit etmiştir. İktisat Vekâleti’ne “Şimali Şarki
Anadolu ve Kafkasya’da Tetkikatı Zirai” adlı bir rapor sunmuştur.
1924 tarihinde ise çay, mandalina,
portakal yetiştirilmesini teşvik etmek amacıyla 407 sayılı Kanun çıkarılmış,
ilk ürün 1938 yılında alınmıştır. Bu olumlu sonuçtan sonra 1940 yılında, çay
tarımı ve üretimini desteklemek için “Çay Kanunu” çıkarılmış, 1942 yılında 4223
sayılı Kanun’la çay üretimi, işlenmesi ve pazarlanması devlet tekeline alınmış
ve ilk çay fabrikası 1947 yılında Rize’de tesis edilmiştir (Duman, 2008:29).
Kaynak: Türk Çay Kültürü Ve
Ürünleri/Turkish Tea Culture and Its
Products - Yrd.
Doç. Dr. Serkan GÜNEŞ
Türkiye diğer ülkelere göre çayla geç tanışmasına rağmen çabuk
benimsemiş ve bir kültür olarak kabul etmiş, kahvehanelerde bulunan değişik
boyutlardaki bardaklar ile değişik bölgelerde satışa sunulan çay, her defasında
değişik fiyat ile satılmıştı. Yaygın olarak kullanılan bardaklar, su bardakları
idi. İrili ufaklı, geniş ya da dar ağızlı, derin ya da sığ modelleri için her
yerde başka bir fiyat uygulanmakta idi. Bu durum hiç de hoş karşılanmıyor,
tartışma yaratıyordu. Artık her yerde satılan “bir bardak çay”, düzene girmeli
idi.
Bu öyle çok da kolay çözümlenecek bir sorun değildi. Her yerde
aynı boyutta bardak bulmak imkansızdı.
Kuruluşundan 20 yıl sonra, yani 1955
yılında Paşabahçe Fabrikası’nda iki “Skoda”, bir de “A/6” adı verilen makineler
vardı. Bu makinelerde gazoz, bira, rakı ve ilaç şişesi üretiliyordu.
Aynı yıl, Paşabahçe Fabrikası’ndaki
depoda 96 sandık içinde biri 2, diğeri 4 kollu “IS” makinesi, 1 adet pres, bir adet de “Lynch-B”, ecza
şişesi yapacak makinenin parçaları bulunuyordu. Yöneticilerin uzman getirip bu
parçaları monte ettirme planları, Türkiye’nin o yıllarda dövizi olmaması
nedeniyle gerçekleşemedi. Bunun üzerine, makinenin parçalarını Paşabahçe ekibi
kendi kendine monte etmeyi denedi ve başardı. Bu başarı sonunda Paşabahçe’ye
bir Alman firması tarafından “IS-4” monte edildi, pres
makinesi kuruldu ve zücaciye camları otomatik olarak üretilmeye başlandı.
http://www.sisecam.com.tr/wp/wp-content/uploads/2015/05/sisecam298.pdf
Devreye, yeni makineleri ile seri üretim yapabilen Paşabahçe Şişe
Cam Fabrikası girdi ve bu gün kullandığımız “ince belli” çay bardağını üretmeye
başladı.
Bu üretimden sonra bir bardak çay, artık ülkenin her yerinde aynı
fiyatla satılmaya başlandı. Türkiye, 26 Mayıs 1955'de ISO'ya,
1 Ocak 1956 tarihinde de Uluslararası Elektroteknik Komisyonu'na (IEC)
asil üye olmuştur. 7.11.1959 tarih ve 4/12377 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile
yürürlüğe konulmuş bulunan Türk Standartlarının Tatbiki Hakkında Nizamname
ile standartların uygulanmaya konulması konularına açıklık getirilmiştir.
Türk Standardları Enstitüsü (TSE)
ise, standartlar yapmak amacıyla 1960 yılında kurulmuştur.
Havacılık standartlarımız ise, çay bardağı bile olamamış (ki yakın
zamanda bir viski üreticisi bizim bu çay bardağımız
ile içmenin faydalarını anlatıp kendi ürününün reklamını yapmaktadır – haberi
burada ),
SHGM, kendi standartlarını oluşturmak yerine, mütercim tercüman! marifeti
ile talimat ve yönetmelik yayınlamayı tercih etmiştir.
Devletin oturmuş bir yöntemi olmadığı için de, her hükümet kendine
göre bir usul yaratmış, bir sonrakinin de yaratmasının önünü açmıştır.
ICAO sözleşmesinin 38. Maddesi, Uluslar arası standartlar ile ülke
standartları arasındaki farklılıkların bildirilmesini emrettiği halde, biz
sadece 2 (yazı ile İKİ) Ek (Annex) için bildirimde
bulunmuşuz. Son Ek.19 ise Ek-15 ile birlikte SMS konusunda elde edilen
bilgilerin paylaşımını da zorunlu kılar. Amaç, uluslar arası bilgi ve deneyim
alışverişi ile güvenilirliği yüksek sistemler yaratmak ve paylaşarak bu
sistemin güvenli ortamlar yaratmasını sağlamak. Ne de olsa yaklaşık her 15 dakikada,
bir ülke üzerinden geçmekte uçaklar.
Global Strategy for
Aviation Safety (Montréal, 20 to 22 March 2006) ile başlayan ve tüm gelişmeleri yayınlanmış
olan bu son Ek (Annex) -19 un altyapısını oluşturmak
için önemli bir hazırlığımız olmadı.
Değerli eğitimci (MSÜ) ve eski bir Paşabahce
Cam Sanayii mensubu Oya Sağıroğlu,
ince belli çay bardağının geçmişini çok eskilere dayandırır ve sanatsal
değerinden de bahseder. El üretiminden seri üretime geçişteki görsel, işlevsel
ve sanatsal kayıpların azlığını, geçmişte verilen eserlerin gücüne bağlar.
Bu gün bile hala birilerine ilham vermektedir incebelli.!
1974 yılında THY Uçuş İşletme Uzmanları tarafından hazırlanıp,
SHGM tarafından yürürlüğe konan SHD-T-44 hala geçerli. Yasa yapmak devletin
görevidir. Bu talimatın hala geçerli olması, bizlerin geçmişimize sahip çıkma
ve gelişime açık olmamamızdan değildir. Hala Sivil Havacılık Kanunu yapamamış,
havacılıktaki mesleksizliği giderememiş (iş kanununa tabi olanlar “işçi”
sayılmakta.!), sadece kontrat yapmış olmakla tüm
uçucularını borçlar kanunu ile yargılayan ama senede kaç gün izin yapacağına
keyfine göre karar veren, istediği kadar “zorunlu hizmet” koyabilen ve buna
benzer diğer haklardan yoksun bir zümreyi mesleksiz ve güvencesiz ortaya
salabilen sistem, elbet geçmişinin talan edilmesinin sıkıntılarını çekecektir.
Tüm bu sıkıntılar giderilene kadar, gelin hep birlikte bir bardak
çay içelim.
Sevgiler
150727