INSAN ve SİSTEM
Düşük Maliyet kavramı ticari bir ifadedir. Düşük maliyetli havayolu (Low Cost Airlines) tanımı hem ülkemizin hem de dünyanın, havacılık yönetim şeklini değiştirmiştir. Doğal olarak her işletme özünde maliyetlerini düşürmek ve gelirlerini yükseltmek amacındadır. Sebebi basittir; düşük maliyetle çalışmayan hiçbir ticari şirket ayakta kalamaz.
Havacılık her ne kadar günümüzde tamamen bir ticaret haline dönüşmüş olsa da, hizmet sektörünün bir parçası olan Havacılığa ticaretin bağıra bağıra girmesi, Düşük Maliyetli Havayolu kavramı ile başlar. Tüccarların ticaretteki en eski prensibi olan “Alırken kazanmak” havacılıkta “yolcu daha havalimanına gelmeden satışa başla” olarak değiştirilip uygulanmaktadır.
Verim Yönetimi* (Bölüm 10, sayfa 68) uygulamasının, hiç de esnek olmayan bir ürüne (koltuk sayısı) uygulanması ile başlayan bu süreç, yiyecek ve içecek satılması, bagaj hakkı satılması, check in ve koltuk seçimi satılması ile artarak devam ediyor. Hepimizin duyduğu uçaklardaki tuvaleti ücretli yapalım ya da iki tuvaletten birini iptal edelim yaklaşımları da şu an için bir çok havayolu yönetiminin ciddi ciddi düşündüğü (Ryan Air, Easyjet gibi) projelerdir.
Uçaklarda First Class, Bussiness Class vs.. oluşumu anlaşılabilir uygulamalardır. Bunlar da birer hizmet satışıdır ama yer/hacim uçakta sınırlıdır ve hizmet/hacim satışı orantılıdır.
Lakin sorun, bu işin hem dünyada hem ülkemizde vardığı son noktanın kimse tarafından sorgulanmaması ve doğru kabul edilip yenilikmiş gibi dayatılmasında başlıyor. Örneğin, ellerinde yer ve hacim sorunu olmayanların “hizmet” verebilmek için birçok imkânları var iken bu imkânı para karşılığı “özel” hizmet vermek için kullanmaları, gerçekten şaşırtıcıdır. Daha şaşırtıcı olanı ise ne yurt dışında ne yurt içinde bir tek kişinin bile çıkıp buna değinmemesidir.
En güzel örnek Özel Güvenlik Noktaları ve Özel Pasaport Bankoları’dır.
Verim Yönetimi kapsamı dışındaki bu tip uygulamaların ne denli doğru ya da ne denli hizmet odaklı olduğu sorgulanmalıdır. Uçağa binerken pasaport kontrolünden geçmek yolcunun talebi değildir kamu hizmeti ve yasal zorunluluktur. Aynı şekilde güvenlik araması da yasal bir kamu görevidir. Buna rağmen kamu görevi ve hizmet sorumluluğu olan bu konular için “parasını öde hızlı geç” yaklaşımı tartışılmalıdır. Bu “hizmet” Londra’da, Paris’te Toulouse’da, Dubai’de de var. İyi de başkalarının bu yaptıkları işin doğru olduğunu mu gösteriyor? Her şeyden önce ne kadar insanidir ve kamu hizmet düzenine uygundur?
Eflatun (Platon) günümüzden 2400 yıl önce “Eğrilerin en önemli özelliği doğru olmadan doğru görünmektir” demiş ve eklemiş En büyük eğrilikleri işlerken, adı en doğru adama çıkar. İşlediği suçlardan biri ortaya çıkarsa, güzel sözler söyleyerek herkesi suçsuzluğuna inandırır. Gerekirse zenginliğine, gücüne ve dostlarına güvenerek zor kullanır, eğriliklerini doğru olarak kabul ettirir. Düşmanına ve doğru kişilere karşı üstünlük sağlar, kazanç sağlar, zenginleşir, çevresine iyilik eder. Çevresi kalabalıklaşır. Böylece eğrileri savunanlar çoğalır, her yönde etkin bir kişi olur, iyi bir hayat sağlar. Tanrılara bol bol tantana ile kurban keser.”
Bir hususun eğri olduğunu anlamak için birilerinin çıkıp bu eğri demesi yetmiyor, yanına doğruyu da koymak gerek ki eğrinin eğriliği anlaşılsın. Doğru uygulama için yine Avrupa’da ki diğer havalimanlarından birçok örnek incelenebilir.
Eflatun’un dediği gibi “Erdemin önüne, alın teri koymuş tanrılar.”
Dünyada tam anlamı ile kabul görmeyen uygulamaları doğru kabul edip Türkiye’de uygulamaya başlamak, buna devam etmek de diğer bir sorundur. Paranız varsa sizi hızlı ararız, pasaportunuzu hızlı kontrol ederiz yaklaşımı kamu hizmetine aykırıdır ve insanlara kılık kıyafet ve ödeyebilecekleri paraya göre kamu hizmeti satmak anlamındadır.
Giyim kuşamına özen gösteren, şık ve süslü kıyafetleriyle dikkat çeken insanlar için "iki dirhem bir çekirdek" sözü kullanılır. Bu benzetme, ağırlık ölçüsü olarak okkanın kullanıldığı eski devirlerden kalmadır.
Belki biliyorsunuz, Keçiboynuzu’nun,Yunanca adı keration, İngilizcede carob, Arapçada kırrıt tır.
Keçiboynuzunun tohumu yıllarca elmas ölçmek için kullanılmış. Elmaslar, keçiboynuzu tohumları ile tartılıp satılırmış. Bu nedenle keçiboynuzu, kırat veya karat dediğimiz ölçü birimine isim babalığı yapmış.
Bir okka, bugünkü ölçülerle 1283 gram tutar. Okkanın dört yüzde birine dirhem adı verilir.
Sarraflar, dirhemden daha hassas ölçümler için, dirhemin altmış dörtte birine çekirdek (buğday) [yaklaşık 0,05 g.] denen bir ağırlık birimi daha kullanırlardı. [ara ölçüler kırat 0,2 g. ve denk 0,8 g.]
Eski devir Osmanlı altını, toplam iki dirhem ve bir çekirdek [6,465 g.] ağırlığa sahipti.
Zarif, şık giyimli kimselere, "iki dirhem bir çekirdek" benzetmesi onlara "altın gibisiniz" demek oluyormuş.
Eğer iki dirhem bir çekirdekseniz gerçekten havayolları ve havalimanı yönetimleri için altın gibisiniz.
- Gel oğlum. Kalk bakalım tahtaya, sana bir sorum var.
- Buyurun, sorun öğretmenim
- Canlılar kaça ayrılır?
- Dörde ayrılır öğretmenim.
- Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım..
- Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar.
- Çocuklarda insan değil mi oğlum?
- Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim
- Peki, şimdi yeniden say bakalım..
- Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar..
- Oğlum insanlara ne oldu?
- Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim.
NAZIM HİKMET RAN
Sevgiler
140614