Para
Arkeolojik
bulgular sonucu ilk jeton tipli cüzdanların İÖ 8000-1500 arası kullanıldığı
anlaşılıyor.
Mezopotamya’da
ise Akad’lar (IÖ 2335-2280) döneminde değerli
madenlerin tapınaklara emanet edildiği bilinmekte.
Babil’de
ise (IÖ 2000) yatırılanların 1/6’sı, tapınağa bu hizmeti karşılığı ödenirdi.
Yunanistan’da
başlayan çeşitli değerlerin değiş-tokuşu, elbette Atina’yı ticaretin merkezi
yapacaktı.
Pers
istilası sonrası Atina’lılar, kayıplarını azaltmak
için “kişisel vatandaşlık” kavramı ile kapitalist toplumun temellerini attılar
(IÖ 323).
Bilinen
ilk banker (Corinth) Korint’li
(Philostephanos) Filostefanos.
O
zamanlar 35 şehir devletin özel bankaları mevcuttu.
Bankacılığın
gelişiminde dini kurallar devrede idi.
Bir
Musevi, başka bir Yahudi’den faiz alamazdı. Ama Museviler, Yahudi olmayanlardan
istedikleri faizi almakta serbest idiler.
Hıristiyan
inanışta da faiz yasaktır. Tefecilik günahtır. Ancak çeşitli değerlerin
değiş-tokuşu, önce risk sonra masraf adı altında kabul edilebilir hale geldi ve
Protestan’lığın doğuşu ile bankacılık gelişti ve
yaygınlaştı.
İslam
inanışında da faiz yasaktır. Yine de gelişen bankacılık ve ihtiyaç nedeniyle
risk ve hizmet paylaşımı adı altında kurulan kar amaçlı İslami bankalar
yaygındır.
Orta
çağda bankacılık, ticari bankacılık üzerine işler.
İpek
Yolu ticaretinde kervanları finanse etmek ile başlayan bu girişim, Hıristiyan’larda
yasak olan faizin, Musevi’lerin başkalarına faizle para verebilmeleri karşısında
bankacılık, doğal olarak onların eline geçti.
Yahudi’ler
ekim zamanı, yetişecek ürünü önceden satın alma usulü ile bankacılıkta daha da
öne geçtiler.
Böylece
bankacılık ve finans sektörü gelişti ve yaygınlaştı.
Görüldüğü
üzere, bankacılık, kıymetlerin yatırıldığı bir kurum.
Finans
ise kelime kökeni açısından Latince finis (ödeme) sözcüğünden türetilen ve para sağlayan, borç
verme sistemine deniyor.
Bu sistem
karşılık üzerine işliyor.
Altın
verip buğday alırsın, arpa verip gümüş.
Üretebilmek
için tohum alır, ürettiğinin belli bir yüzdesini sana tohumu sağlayana
verirsin.
Her
şeyin değerli bir karşılığı vardır.
Karşılığı
olmayan, bu sistem içerisinde yer almaz.
CAPA Raporları
http://centreforaviation.com/
web sitesinde yayınlanan raporları incelemeden önce bu ufak bilgileri sizlerle
paylaşmak istedim.
Yayınlanan
CAPA raporlarına ve iki güzide şirketimiz Türk Hava Yolları ve Pegasus Hava Yolları’nın
CFO ve CEO açıklamalarına göre 2013 son çeyreğinden başlayıp 2014 ilk çeyreğine
devam eden zararlar iki firma açısından da ağırlıkla Türk Lirasının zayıflığına
bağlanıyor.
Açıklamalarda
ki son paragraf ilgimi çekti.
“Çift
haneli büyümelerde karlılık garanti olmamasına rağmen CEO Kotil
İstanbul’daki toplantıda yatırımcı ve analistlere en önemli önceliğinin “Kar
etmek, Kar etmek ve Kar etmek” olduğunu vurguladı.
Pegasus
açısından da durum pek farklı değil, CFO Serhan Ulga’nın
şu tespiti çok önemli;
“2013’ü
kar ile kapatan Pegasus’un 2013’ün 4. çeyreğini
zararla, 2014’ün 1. çeyreğinde de bu zararın derinleşmesi, Türk Lirasının zayıf
olması ve kış döneminin kar edilmesi zor bir dönem olması nedeniyle tüm sene
için zarar edecek anlamını taşımıyor.”
Özetle,
Karşımıza hem Türk Hava Yolları’nın hem de Pegasus’un
sorunlarının nedeni olarak zayıf bir Türk Lirası çıkıyor.
Haklılar
zayıf, çünkü 2014 ilk çeyreğinde toplam cari açık 11,5 milyar dolar olurken, dış
ticaret açığı, 11 milyar 540 milyon dolar artışla 71.5
milyar dolara yükselmişken, finansmanda “sıfır” çekmişiz. Yaklaşık 5 milyar
dolar rezerv kaybı olurken, 6,6 milyar dolar bilinmeyen kaynaklardan giriş
olmuş!
Uçağı
döviz ile alıyor, döviz ile bakımını yapıyor, döviz ile yakıtını koyuyor, döviz
ile yurtdışı giderleri ödüyor isen, kazancın döviz olarak bunları karşılamalı.
Hiç
olmazsa ülkenin mali durumu, senin bu açığını kapatabilecek durumda olmalı.
Böyle
bir durum mevcut değil ise ayrıca firma olarak senin döviz kazancın, döviz
giderinin çok altında ise, devletin cari açığında ve Türk lirasının zayıf
olmasında seninde payın var demektir.
Üretim
yapmadan ancak borç üretilir. İlkokulda Anadolu tahıl ambarı, Çukurova Pamuk
tarlası, Karadeniz Tütün yaylası diye okuduk. Tamam, “Atom, maddenin
bölünemeyen en küçük parçası” diye de ezberlemiştik uzunca bir süre ama hepimizin
bildiği basit bir husus var. Bilim gelişmekte ve kendini yenilemektedir. Atomun
artık en küçük parça olmadığını bugün çocuklar dahi bilmektedir. Lakin bizler üretmeden
harcamanın bizleri nereye götüreceğini biliyor muyuz?
Biliyorsak
ne üretmeyi planlıyoruz hususunu da düşünmek zorundayız.
Sevgiler
140519