KİTAPLIK
Geçen
hafta Sayın Erdağı, belge konusuna değinmiş.
Biz Hava
Hukukçuları dışında havacılık belgeleri ile ilgilenen çok az bir kesim var.
Yazılarımda
hukuk dışı konuları belgeleri ile sunuyorum, kimse umursamıyor.
Savcılar
bile Anayasa Madde 90 son ile “ulusal kanunlarımızda olsa bile, uluslararası
anlaşmalar geçerlidir” sözünü hatırlayıp soruşturma açmıyor.
Hatırlıyorum,
Airport Haber’deki üçüncü yazım “Talpa
ve Hava Hukuku” çok basit bir soru ile bitiyordu.
-Sahi, Annex’lerin kapağı ne renktir?
İnanın
kimse bana “böyle soru olur mu?” demedi, cevaplayan da çıkmadı.
Bu arada
“tekerlekli sandalye” yağması devam ediyor. Yetki ve sorumluluğunu belgelerle
ortaya koymamıza rağmen hala eski tas, eski hamam, para alınıyor bu hizmetten.
Buraya
sığmayacak kadar çok yanlışlar ve hukuk dışı davranışlar var.
Yerli
kanunlarımızı bile bilmiyoruz.
Türk
Bayrağı ile ilgili hukuk dışı davranış, BoraJet
dışında hala devam ediyor. Bu arada BoraJet’i
kutlamak gerek.
Kanun,
bayrağın rengini belirlememiş, herkes bana rengini soruyor. “Resmi bir rengi
yok” diyemiyorum. Bizler alışıla gelen bir rengi kullanıyoruz, onu da söylemek
yanlış olur.
Sivil
Meydanlarda resim çekme yasağı olmadığı halde bu yasağı kaldırılma çalışmaları
bir tek bizde sürmekte!
Yine de
hakkını yemeyelim, Avrupa meydanlarında da bu böyle. Geçen gelişimde Paris Orly’de de aynı “fotoğraf çekmek yasak” ikazı ile
karşılaştım, bende “ Bak sigara içme yasağı ilan edilmiş, fotoğraf çekme yasağı
ilanını görmezsem çekerim ve sende beni suçlayamazsın.” Adam çekti gitti.
Kısaca
şunu ifade edebilirim.
Havacılığın
hiç bir kolu “meslek” olmadığı için HUKUK hep ikinci planda kalıyor.
Teknik
Depo’yu emanet ettiğiniz teknisyen kendi işi dışında ne İş Kanunu, ne de ilgili
17 yönetmeliği bırakın bilmeyi, Annex ve SHY
kapsamında bile zor anlıyor, kalite kapsamında ise göstermelik bir düzen ile
hukuku yerine getirdiğini sanıyor.
Okulu
olmayan, hukukun korumadığı ve “Kurs” adı altında para tuzağı ile personel
yetiştirdiğimiz gerçeğini kabul etmeyen zihniyet ile hangi kütüphaneden
bahsedeceksiniz?
Türkiye’de
ilk kurulan Nav-Kit, benim Uçuş İşletme Kontrol
Merkez Müdürlüğü’nü kurup yönettiğim SunExpress’le
başladı. Sonra da Pegasus. Artık şirketlerin en az
iki kütüphanesi olmak zorunda. Hepsinde var mı bilmiyorum ama İşletme ve Teknik
kütüphaneleri artık oturmuş durumda. Eksik olan mevcut yayınları takip ve
değerlendirme. Türk yasaları henüz bu kütüphanelere girmedi.
Konu
dönüp dolaşıp “meslek” kavramına ve eğitimine geldi.
Ülkemizde
yasa ile koruma olmayınca, sadece işin gerekleri öğretilip işçinin
vasıflarından bahsetmez iseniz sonuç bu olur.
Bir tek
DHMI İngilizce sınavı yapıyor oldum olası. Daha yasalarımızda İngilizce şartı
yok. Annex-1
gereği sözce (phraseology) sınıflandırması, Türkçe
çevirisinde yapılan küçük bir düzenleme ile gündeme yeni girdi. O da sadece
Pilot ve Hava Trafik Kontrolörleri diye başlıyor ve bitiyor. Çünkü mikrofonda
sadece onlar varmış gibi davranılıyor ama hala bu sahada çalışacak olanların
aday olmaları için böyle bir İngilizce sınav şartı konmadı.
Böyle
bir şart olmayınca tümü İngilizce olan uçak belge ve el kitapları, ziyaretçi
sıkıntısı çekiyor. Anlamak için altyapının zorunlu olduğu birçok işkolu,
kitabın kapağını görmeden “yetişmiş” kişiler ile yürütülmeye çalışılıyor.
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü kendine kütüphane kursa ne olur?
Her
türlü belge ve elkitabı zaten şirketlerce onlara iletiliyor.
ICAO’dan
tutun her tür uçak üreticisinin tüm kitapları SHGM’de
mevcut, kimse yok sanmasın.
Sorun bu
bilgilerin değerlendirilmesi.
Bu
bilgilerin değerlendirilebilmesi için de bizzat sorumluluk alarak çalışmak
gerek. Yeni bir düzenlemenin hangi ihtiyaçtan doğduğunu, nasıl bir önleyici
tedbir gerektirdiğini ancak sorumluluk alarak çalışan anlayabilir.
İş
kanunu uygulanacak birimler ile kapsam dışı olanların yetki ve
sorumluluklarının kesiştiği yerler için nasıl bir hukuksal düzenleme
yapılacağını kitapları okuyarak bulamazsınız.
Gümrük
memurları ile şirketler hep bu uyumsuzluklar üzerine sınırlarını çizmekteler.
Uygulayıcı
sorumluluğu olanlar hep dile getirmişlerdir. “Bilmediklerinden oluyor, yoksa
çözümü çok basit. Doc.8335 gereğini yerine getirmek!”.
Görünen
odur ki hukuksal altyapımız, uluslar arası havacılık seviyesine yükselmedikçe,
her yerimiz kütüphane olsa ne olur?
İnsana
önem vermeyen bir görünümden, insan odaklı mesleki yasalar çıkartmadıkça,
kütüphane konusu bir yara olarak kalmaya mahkum gibi
görünmekte.
İşin bir
de duygusal yönü var.
O kadar
kitap, bir o kadar da eğitim demek.
O kadar
eğitim de o kadar zaman demek.
O kadar
zaman ise para demek.
Amaç
SHGM deneticisini aldatmak ise, bu eğitimlerin bir başkası için yapılıyor
olması derinliğini sınırlayan bir etkendir.
Denetici
meslekten biri ise, işin içine rekabet girecektir ve meslektaşlar arasında
mesleğine katkıda bulununlar “uzman” diye anılacak olduğundan, onların
sayesinde seviye kendiliğinden yükselecektir.
Kişiye
yasalar önem vermese bile, meslektaşlık kavramı kişileri kendi aralarında
sınıflandıracak ve herkes bir üst sınıfa geçebilmek için çaba sarf edecektir.
Kitap
okumak için değil, anlamak ve anladığını uygulamak için mevcut ise, sorumluluk
vermeden önce o kitap ile eğiteceksin.
Tarihçesini
anlatacaksın, değişimin geldiği noktayı o bulacak ve hep okumak, hep çalışmak
zorunda olduğunun bilincine o varacak.
Çalışırken
yapılan yeni düzenlemenin çalışmasını nasıl etkileyeceğini hesaplayacak, uygun
yöntemleri deneyimleri ile yaşama geçirecek ve ustalaşacak.
Daha MEL görmeden işe başlayan teknisyenler, “MEL yerde
gereklidir” diyen mühendisler etrafımızda dolaştıkça, hangi kitaptan, hangi
kütüphaneden bahsedeceğiz?
Yoksa
1914 yılında Tayyareci Üsteğmen Mithad Nuri’nin,
“Vasıta-i Tayyare” isimli ilk Türkçe teknik havacılık kitabı yazdığından
haberiniz yok mu?