NEDEN
HAVA TRAFİK KONTROLÖRÜ OLMAK ZOR?
Pilotlar daha iyi bilirler,
bir hava sahasında girdiğinizde, sizinle konuşan kişinin verdiği talimat, ses
tonu, tonlaması ve konuşma süresi, sizin hangi ortama girdiğinizi açıkça
belirler. Bu ortam içerisinde arka planda, sözü edilmese de, bir izlenim
oluşur. Bazen hava sahasını, bazen konuşan kontrolörü beğenir ve ona güven
duyarsınız. Bunun nasıl oluştuğu ise bilinmez. Hissedersiniz. Arkadaşlarınız
arasında sahasına çok hakim ve anında sorun giderici
önlemleri sizden daha iyi alabilecek mutlaka birisi vardır. "Peak Hour" sanki onlar için
yaratılmıştır. O iki saat, su gibi akar gider. Peki, havadakiler de öyle
düşünür mü?
İletişimin tek bir kuralı
vardır. Güven vermek. Güven verme hissinin sahtesi olmaz. Ya verirsiniz ya da
yoktur. Bu his transferi kişilikle ilgilidir. Yetiştiği ortam, okuduğu okullar,
bu okuldaki öğretmenleri, işe başladığında kendisine yaklaşım şekli, ekip
arkadaşları, hepsi birer etkendir. Bir şeyi yaparken takınılan tavır ve tutum,
seçilen kelimeler, ifade ediş şekli sizin karakterinizle ilgilidir. Ses
tonunuzdan bu mesajı alır pilotlar. Eskiden bizim nasıl favori
"şirket"imiz var idiyse, şirket pilotlarının da favori saha kontrol
üniteleri vardır. En azından o sahada kendilerini güvende hissederler ve "alert" durumundan "relax"
duruma geçerler. Artık verilen talimatları sorgulamazlar, etraflarındaki
trafiği takip etmekten vazgeçrler ve bir
"oh" çekerler. Bu bir Hava Trafik Kontrolörü için de aynıdır. Bir
uçak size sıkıntı yaşatmaktadır ve aklınız hep ona takılı kalır. Zaten aradaki
fark da budur. Sizi herkes dinler, siz ise tek tek
hepsini.
-Diksiyonunuz, lisan bilginizi yansıtır.
-Konuşma temponuz, trafiğin yoğunluğunu.
-Tonlamanız, talimatın önemini.
-Çözümünüz, kişisel beceriniz ve bilginizi.
İşte bunların tümü sizi siz
yaptığı gibi, saha'nın güven ortamını da belirler. Acele işe şeytan karışır.
Doğru. Sizin yaydığınız güven (az veya çok) dalga dalga
yayılır. Bu dalgaların bir de geri dönüşü vardır. Ne gönderirseniz, o gelir
geri. Ne ekerseniz, o biçilir. Eğer güven ortamı yeterince sağlanmamış ise,
kişisel müdahaleler başlar. Fazladan harcanan çaba, dikkat ve takip, sinirleri
yorar ve hata yüzdesini arttırır. Böyle bir ortam ise, kimsenin bulunmak
istemeyeceği bir ortamdır. Çabuk geçer ama iz bırakır.
Kurumsallaşma üzerine,
kişisel gelişim üzerine, meslek sıkıntıları ve gelişimi üzerine Sn.Saral bilimsel çalışmalar yapmaya devam etmekte.
Düşünsel teknikler, kişisel davranışlar, teknolojik gelişmeler bir Hava Trafik
Kontrolörü'nün kendisini her gün ne kadar çok eğitmek zorunda olduğunun
göstergesidir. Günümüzde artık geride kalma kavramı yoktur. Her şey önümüzde ve
tek eksik gelişmeyi teşvik edici sistemin bulunmaması. Bir Hava Trafik
Kontrolörü, tüm bir Hava Trafik Kontrol Saha'sına damgasını vurabilir. Bu kadar
önemli bir işbirliği, (ATC+AC) bu iki kurumun vazgeçilmezleridir.
Herkes pilot olabilir ama
herkes Hava Trafik Kontrolörü olamaz. Türkiye’de Hava Trafik Kontrolörü
olabilme yüzdesi, %0,02'dir. Sadece bu yüzde bile mesleğin önemini vurgulamaya
kendi başına yeter. DHMI, kendi sistemini kurabilen ender Devlet
Kuruluşlarından biri olmakla beraber, yatırım, bürokrasi ve hareket serbestisinin olmaması yüzünden yavaş hareket etmektedir.
Yine de emin adımlarla
ilerlediğini söyleyebiliriz. Bu hız yetmez ama ileriyi görebilmek en
ferahlatıcı duygudur. Sistem, cihaz ve teknoloji, Hava Trafik Kontrolörü için
birer araçtır. Önemli olan bu araçları yerinde, verimli ve etken
kullanabilmektir. Bu da uçuşlarda bir Hava Trafik Kontrolörünün yerini ve önemini
belirler.
080910