TAŞ ve KÜLTÜR
“Büyük Sistemler
yapmanın basit ve kısa bir süreç sonucu değil, mesleğinin ustası kişilerin,
usta çırak ilişkisi içinde, birkaç nesil ve ömür boyu çalışarak oluşturdukları
sistemlerin 15- 20 yıl ısrarla kullanılarak geliştirilmesine dayanan bir kültür
işi olmasıdır. Sorun “Taş Taş Üstüne Koyma” kültürünü ve devlet politikasını ve
siyasi iradesini oluşturmaktır.
Harward Business Review’un Tem – Ağu 1993’te Building
A Learning Organization –
Öğrenen Bir Kuruluş İnşa Etmek makalesinde:
‘Öğrenen bir kuruluş
yeni bilgi ve sağduyuyu yaratmada, edinmede ve nakletmede ve kendi davranışını
bunu yansıtacak şekilde değiştirmede usta olan kurumdur’ der. Bilginin kurum
içinde birikmesini sağlamak, en azından hedeflenebilecek bir şey’…”
Ali Rıza SARAL
Sevgili
Ali Rıza çok güzel ifade etmiş. Sistem ya da sistemler kurmak istiyorsanız,
bilgiyi doğru, yerinde ve sabırla işleyecek ve geliştireceksiniz.
İkinci
adım ise bunu yine “insan” yapacak. İyi eğitimli, kişilikli ve gelişime açık
sorgulayan “insan”.
1730’da
Avrupa Sanayileşmeye başladığında biz Lale Devri’ni başlatmıştık.
1839’da
ilk Fotoğraf Makinesi yapıldığında biz ilk Tanzimat Fermanını yayınladık.
1856’da
Çelik İşleme Fabrikası açıldığında biz de Islahat Fermanını açıkladık.
1894’de
ilk Otomobil trafiğe çıktığında Baytar Mektebimiz ilk mezunlarını vermişti.
1907’de
ilk Helikopter Uçtuğunda biz II. Meşruiyet’i ilan ediyorduk.
1926’da
Almanlar Roket yaptı, Atatürk de ülkede sanayileşmeyi başlattı.
1929’da
Bulaşık Makinesi piyasaya sürüldüğünde ANK-IST arasında telefon hattı
çekiliyordu.
1935’de
Radar ve Televizyon yapıldı, bizde de Kayseri Bez Fabrikası kuruldu.
1937’de
Turbo Motor yapıldı, biz de ilk yerli yapım uçak uçtu, Demir-Çelik Fabrikası
Temelleri Atıldı.
1926-1938
arası sanayileşen Türkiye, sonra birden el freni çekilmiş gibi yalpalayarak bir
kenara savruldu.
Köy
enstitüleri “üreten insan” yetiştirmek üzere kurulmuştu ve İLKELERİ vardı;
- Çevreye uygunluk ilkesi.
- Öğrencinin doğasına uygunluk ilkesi.
- Kendi kendini yönetim ilkesi.
- İş içinde kendi kendine çalışma ilkesi.
- Öğrenciye yetki ve sorumluluk verme ilkesi.
Bugün
bu ilkeler doğrultusunda eğitim aldınız mı? Bir düşünün.
Günümüzde
her şey kolaylaşırken (arama motoruna adınızı yazın, internetteki tüm
bilgilerin dökülmesi 0,58 saniye) zorlaşan tek şey ise düşünme!
Yakın
Tarihimiz sunusunda da 27.12.1949’da
imzalanan “Fulbright Antlaşması” “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim
Komisyonu Kurulması Hakkındaki Antlaşma…” yı
örnek gösterdim.
Hala
geçerli olan bu anlaşma gereği, eğitim seviyesinin düşürülmesi ile halkın daha
kolay idare edilebileceği gerçeği ispatlanmış durumda.
Bu
durumu aşabilmek ancak kişisel gayret ile mümkün.
Ülkemizin
her bir köşesinde okuyan, okumaya çalışan üniversite öğrencileri bu gün sayı
olarak daha çok. Can
EREL, son araştırmasında 13 Lise ve 45 Yüksek Öğretim kurumunun Havacılık
sahasında eğitim verdiğini listelemiş. Bu konudaki tüm çalışmalarım ve kanun
teklifim bir yana, bu okullardan mezun olma şartı koyan bir Havacılık şirketine
daha rastlamadım. Nedeni basit. SHGM ile YÖK, ikisi de havacılık konusunda
altyapısız çalışan kurumlar. Üstelik SHGM “SHT-OPS-1
Ortak Lisan Madde 8 – (1) İşletici, tüm ekip üyelerinin ortak bir lisanda
iletişim kurabilmelerini sağlamaktan sorumludur.” maddesi ile İngilizcenin
resmiyetini vurgularken (tüm uçakların kitapları, uluslararası talimat ve
sözleşmeler, anlaşmalar vs..), İngilizcenin temel
öğretim dili olmayan bu Lise ve Yüksek Öğretim kurumları için bir anlam ifade
etmemektedir. Ama çalışanların Ek-1’e göre belirli seviyelerde İngilizce bilme
şartı halen geçerlidir.
Düşünmek
bir birikimin değerlendirilmesidir. Kimse kendi başına nedenleri ortaya koymaz.
Kendinden öncekileri bir araya getirir ve daldan düşen bir elma, bu nedenleri
size açıklayıverir.
Tarih,
bundan dolayı önemlidir. Tarihten ders almak ancak birikim ile olasıdır.
Birikiminiz yok ise, kitaplıktaki ciltler sadece dekor amaçlıdır, sizi ve
görenleri yanıltır.
Havacılık
tarihimiz taş taş üstüne koymanın örnekleri ile
değil, baltayı taşa vurma örnekleri ile doludur. Zaten taş taş
üzerine koymak, eski köye yeni adet addedilir, hoş karşılanmaz. Üstelik “hiçbir başarı
cezasız kalmaz” gibi veciz ve geleneksel deyişlerimiz bile vardır.
Tüm
bu kültürün sonucu lisanssız bir devlet memuru, lisanslı çalışanları
“denetlemek” gibi zor bir görevi yerine getirebileceğine inanır. Üstelik lisans
almak istese, başına neler geleceğini bilir. En kolayı mühendis olarak bir
şirkette işe başlasa dahi, sorumluluk alabilmesi için en az üç yıl çalışarak
deneyim kazanması gerektiğini bilerek.
Zaten
lisans gerekli olmayınca, seviyenin ölçülmesi için kıstas da gereksizleşir.
Yer
işletmeyi, uçuş işletmeyi, kargoyu, ikramı vs.. her
hangi lisanssız bir devlet memurunun denetleyebileceğine inanılır.
Pilot
dediğin de farklı değildir. Herkes pilot olabilme vasıflarına sahipse, balondan
en ağır ticari yolcu uçağına kadar onlarca lisans tip ve model çeşidi
mevcutken, tüm marka, tip ve modeller tek bir devlet memuru tarafından
denetlenebilir.
İşin
aslı ise, meslek sahiplerinin denetim bulgularını hem kendileri, hem de
meslektaşları için gelişim amaçlı kullanmaları olası iken, yetkisizlerin
meslektaşlar üzerinde yaptığı etki, taş üzerindeki taşı devirmek gibidir.
İşin
doğrusu ya da eğrisi yoktur. İş iştir.
İşi
iyi, ya da kötü yapabilirsin ama bildiğin işi yaparsan!
Başka
işlere kalkışınca mazeret aramamalı, havacılığımız neden yerinde sayıyor
dememeliyiz.
Çünkü
“Derin olan kuyu değil, kısa olan ip’tir”.
(Çin
atasözü)
141108