Yöneticilik

 

Günümüzdeki eğitim sistemi, akademik yetenek üzerine kuruludur. Kamu yararı hiç düşünülmemiştir. Her şey, endüstrinin gereklerine bağlıdır. Bundan dolayı kamu eğitimi ikiye bölünmüş durumdadır. Endüstriyel iş sahaları önceliklidir. Geriye kalan sahalar ise desteklenmez. Müzisyen olma, resim mi yapmak istiyorsun, vazgeç. Tiyatrocu mu olacaksın, aç kalırsın. Sanat seni geçindirmez, sporcu olacaksan futbolcu ol.! gibi.

1.ci dünya savaşından sonra öngörülen bu akademik eğitim sistemi, yaratıcılığı öldürüp “başarı” ile özdeşleştirilmiş, bu sisteme uyan ülkemiz de işe alınacak herkese önce “üniversite mezunu” şartı koymuştu. Yani üniversite, başarının anahtarı olmuştu. Kimse yetenek, girişimcilik ve zeka istemiyordu. “Çamurdan olsun, üniversite mezunu olsun” düşüncesi o günlerde işi kotarmakta idi.

UNESCO önümüzdeki 30 sene içerisinde tüm dünyada, insanlık tarihinden bu yana gelmiş-geçmiş tüm nüfustan daha fazla üniversite mezunu insan yetiştirmiş olacağımızı hesaplamış. Şu anki durumumuza bakarsak, artık “üniversite mezunu” olmak işe yaramıyor. BA yapmış olanlar bir kısma, PhD yapmış olanlar diğer kesime hitap ediyor. Yani akademik eğitim iflas etmiş durumda. Ülkemizdeki “kaza” haberleri de onca eğitim görmüş insanlarımızın hangi seviyede olduklarını göstermekte.!

Peki yetenek, zeka ve girişimcilik nerede kaldı?

Çevremizi gözümüzle, kulağımızla, burnumuzla, dilimizle, elimizle dokunarak algılarız. Zekamızı hislerimiz ile algımızı birleştirerek geliştiririz. Üstelik zeka dinamiktir. Tüm duyu, his ve algımızın yaratıcılığa dönüşmesinde beynimizin girişimciliği esastır.

Geleceğin ve insanlığın kurtuluşu, “İnsan Kapasitesi”nde gizlidir. İnsanımızın bu kapasitesini ortaya çıkarmaya yönelik bir eğitim, günümüzün eğitimi olmalıdır. 12 milyon nüfuslu Hollanda’dan 75 milyonluk Türkiye futbolcu transfer ediyorsa bu işte (her şey de olduğu gibi) çok geri kalmışız demektir.

Aşikar olan, açık olan her şey, bir başkası için aynı anlamı taşımaz. Taşımamalıdır da. Beynimiz yeteneğin zeka ile buluşmasından girişimciliği yaratırken elbette “hata” da oluşacaktır. Bu hatalar, kişisel algı hataları olduğu gibi karşı tarafın algı hatası da olabilir. Einstein’nın okul anıları bu tür öğretmen hataları ile doludur. Yine de öğretmenleri ona “hata yapma fırsatı” vermişlerdir. Hatalardan ders alındıkça yaratıcılık yetenekle buluşacak ve imrendiğimiz “başarı” ortaya çıkacaktır.

ICAO, tüm bu gelişmeleri takip etmiş ve NGAP diye bir projeyi, hem de İstanbul’da 24-25 Haziran 2010 senesinde, ilan etmiştir. Bu proje sadece Havacılık üzerine ise de, Milli Eğitimimizde de uygulanması artık bir zorunluluktur. Öğrencilerimizi yeti ve yeteneklerine göre seçmeli, eğitmeli ve yaratıcılıklarına ket vurmamalıyız. Aileler hedeflerini değiştirmeli, sanayi yerine yeti ve yetenekleri doğrultusunda çocuklarını spora, sanata yöneltmeli, sporu ve sanatı teşvik etmeli ve endüstride bile sanatın önemini anlatmalıdırlar.

Yöneticilik üzerine verilen derslerden bazıları da şunlardır;

Ders 1:

Bir kartal ağacın tepesine tünemiş etrafı seyretmekte.

Tavşan onu görmüş, hayretle bakmış ve sormuş;

“Ben de senin gibi hiç bir şey yapmadan oturabilir miyim?”

“Tabii..” demiş kartal. “Oturabilirsin.!

Tavşan hemen yere yayılmış ve hiçbir şey yapmadan oturmaya başlamış.

Birden çalılıklardan bir tilki tavşanın üzerine atlayıp afiyetle onu yemiş.

Hikayeden çıkarılacak ders;

Hiçbir şey yapmadan oturabilmek için çok, ama çok yükseklerde olmalısın.!

 

Ders 2:

Karısı duştan çıkınca hemen o girdi. Ne de olsa işe geç kalmak istemiyordu çünkü bu gün çok önemli bir yönetim kurulu toplantısı vardı.

O sırada kapı çaldı.

“Karıcığım, sen bakar mısın?” dedi.

Karısı hemen havluya sarınıp kapıyı açmaya gitti.

Gelen yan komşusu Bob idi. Kadını havlu ile görünce;

“O havluyu düşürürsen sana 800$ vereceğim!” dedi.

Kadın şöyle bir düşündü ve havluyu yere bıraktı.

Tüm çıplak güzelliği Bob şöyle bir süzdü ve cebinden 800$ çıkarıp kadına verdi, teşekkür edip gitti.

Kadın banyoya döndüğünde kocası merakla sordu;

“Kimmiş gelen?”

“Bob..

“Güzel, bana olan 800$ borcunu getirdi mi?

Hikayeden çıkarılacak ders;

Eğer pay sahipleri ile kredi ve risk ilişkilerine ait bilgileri paylaşırsanız, istemediklerinizle paylaşmayı önleyebilirsiniz.

 

Ders 3:

Patron, satış temsilcisi ve idari müdürü ile yemeğe giderlerken yolda Alaeddin’in lambasını bulurlar.!.

Hemen ovarlar ve cin çıkar. Bakar ki bunlar üç kişi;

“Hepinize bir dilek hakkı veriyorum!” der.

İdari müdür atılır;

“Ben Bahama’da her türlü sıkıntıdan uzak bir sürat motoru sürmek istiyorum” der.

“Puf”, kaybolur.

Satış müdürü atılır,

“Ben Havai’de plajda sevgilimle Pina-Colada içerek yaşamak istiyorum.!” der.

“Puf”, o da kaybolur.

Cin, patrona döner ve sorar;

“Senin isteğin ne?”

“Yemekten sonra bu ikisini ofisimde istiyorum.!

Hikayeden çıkarılacak ders;

Bırakın ilk sözü patron söylesin.!

 

Ders 4:

Papaz, yolda arabalara el eden bir rahibeyi hiç tereddütsüz arabasına alır.

Rahibe arabaya biner, bacak bacak üstüne atar ve bir eliyle eteğini sıyır.

Tüm dikkatini alan rahibenin bu hareketi yüzünden az daha kaza yapacaktı. Kendini toparlar ve bu daveti geri çevirmez, elini rahibenin bacağı üzerine koyar!

Bu hareketi üzerine rahibe;

“Muhterem peder, Matta 7-7’yi hatırlayın!” der.

Bu ikaz üzerine Papaz elini çeker ama vites değiştirmek için, sonra tekrar elini rahibenin bacakları üzerine koyar.

Rahibe tekrar hatırlatır;

“Muhterem peder, Matta 7-7’yi hatırlayın!”

“Özür dilerim hemşire ama ademoğlu zayıftır.!” der.

Hedefe vardıklarında rahibe derin bir “off” çeker ve arabadan inip gider.

Eve geldiğinde rahip koşar ve Matta 7-7 ne diyor diye bakar.

Matta.7: 7 "Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır.

Hikayeden çıkarılacak ders;

Eğer işin ile ilgili yeterli bilgiye sahip değilsen, büyük fırsatlar kaçıracaksın.

 

Ders 5:

Küçük kuş göç sırasında çok yorulur. Üstelik hava da çok soğuktur. Yorgunluktan bitkin bir şekilde yere düşer. Artık soğuktan donmak üzere iken bir inek üzerine pisler.

Sıcak pislik, kuşu rahatlatır. Biraz kendine gelir ve canlanır. Artık üşümüyordur ve neşesi yerine gelmiştir. Mutluluktan ötmeye başlar.

Oradan geçmekte olan bir kedi, sesi duyar, pisliği eşeler, kuşu pislikten çıkara ve kuşu yer.

Hikayeden çıkarılacak ders;

 a) Üzerinize pislik atan herkes, düşmanınız değildir,

 b) Sizi pislikten çıkaran herkes, dostunuz değildir,

 c) Pisliğe battığınızda, sakın ağzınızı açmayın…

 

Bunlar günümüzde geçerli olan yanlışlar.

Hele yöneticiler, kendilerinin nasıl yetiştirildiklerinden habersiz “eleman”larını yönettiklerini hem de iyi yönettiklerini düşünmekteler.

Filozofların sık sık yinelediği çok bilinen bir soru vardır;

“Eğer ormanda bir ağaç devrilir ve kimse de devrildiğini görmemiş ve duymamışsa, o ağaç gerçekten devrilmiş midir?”

Şimdilerde ise bu döngüyü şöyle konumuza uyarlayabiliriz;

“Eğer bir “eleman” ormanda yürürken aklından bir düşünce geçirir ve bu düşünceyi patronu duymamışsa, hala yanlış mı düşünmektedir?”

 

Yöneticilik, adı üzerinde bir yönetme sanatıdır. Disipline etme ve/veya yola getirme uğraşı değildir. Bu sanatın birinci ödevi katılımcılık, ikinci ödevi ise ileri görüşlülüktür. Tüm bunlardan yoksun bir yönetici örneğini, bu sistemi bozmaya çalışan ve kalite kavramı içerisinde sıkça örnek gösterilen Frederick Winslow Taylor’ı gösterebiliriz.

Yaptıkları o kadar aşırı ve insanlık dışı idi ki, 1900 senesinde dünyada ilk olarak otomobil üretim hattını kuran Giovanni Agnelli’nin “İtalyan Otomobil Fabrikası, Torino” - “Fabbrica Italiana Automobili Torino” yani baş harfleri ile FIAT olarak değil, bu sansasyonel yaklaşımından dolayı Ford olarak bilinmesine neden olmuştur. Üstelik FIAT Torino’dan sonra 1908 senesinde ABD’de Poughkeepsie, N.Y’da bir fabrika daha kurmuş iken.

01 Aralık 1913’de Ford Motor Company için üretim hattını planlayan ve yaşama geçiren Taylor yurt dışından işçi getirmiş (ithal köle)!, onlara fabrika yakınlarında kalacak yer hazırlamış (çadır kent)! ve onlardan sadece otomobil önlerine geldiğinde örneğin “13 vida sıkmalarını” istemiş, sonra da bu 13 vida sıkma işini nasıl “15’e çıkarırız”ın hesabını yapmıştır.

Ucuz olsun diye hep siyah renkte üretilen T modeli, zenginler arasında hoşnutsuzluk yaratmış, bunu fırsat bilen Walter P. Chrysler, talepleri değerlendirerek T Modeli üzerinde yaratıcı değişiklikler, ekler ve renkler uygulayarak bu modelin görünümünü değiştirmesi ile meşhur olmuş, sonra da kazandığı para ile kendi otomobil firmasını kurmuştur.

Okullu Olmak / APH

 

Bizim şu an düşünen, yaratan, yeti ve yetenekli eğitici ve öğrencilere ihtiyacımız var. Onları yetiştirecek siyasi sisteme ve ilerici düşünceye ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde “yaratıcı” zekaları, “başarılı” insanları ve “üstün” sanatçı ve sporcuları yetiştirebilir, onları destekleyebilir ve yarınlarımızı kendimiz belirleyebiliriz.

Ne olur “yanlış” yapmaya devam ediniz…!

www.servetbasol.com

140929